39 yaşımdayım, ikinci üniversite okuyorum. Ne gereği var diyenlerinizi duyar gibiyim. Biliyorum pek mantıklı gelmiyor kulağa. Ama eğer içinizdeki ses sürekli birşeyler yapmaya yöneltiyorsa sizi, bazen son derece mantıksız gelebilecek süreçler çok mantıklıymış gibi gelebiliyor.
Hiç yaşamaz mısınız?
Bu konuyu YİNE başka zaman gündeme getireceğim zaten. Bu ayrı..
Her üniversite sürecinde olduğu gibi ikinci üniversitede de vize, final gibi sınav süreçleri var. Ve bu süreçte de tabiki çalışmak var :) Ama çağımız gereği modernizasyonun sunduğu veliniğmetlerden yararlanmamak aptallık olurdu değil mi?!? Bende sınav zamanları için üniversitenin web sitesi üzerinden tüm kitaplarını indirdim. Çalışırken o şekil çalışmayı denedim.
...Olmadı!
Ne konsantre olabildim, ne okuduğumu algılayabildim!? İnanılır gibi değil! Kendime kızdım, sen yaşlandın dedim. Hırs yaptım; sessiz bir platformda denedim, tabletten denedim, kulağıma müzik taktım denedim. Olmadı, olmadı, olmadı!!!!
Sonra çalışmam gerektiği için para verip aldığım kitaplar üzerinden ilerlemek ZORUNDA kaldım. Aa?!?!!? Kitabın sayfalarını çevirdikçe, kurşun kalem ile okuduğum her önemli satırın altını çizdikçe, önem arz eden anlamama yardım eden tek kelimelik notlarımı kenarına-altına-üstüne yazdıkça, rengarenk kalemlerle cümlelerin üzerinden geçtikçe, sayfalarda gezdikçe algım açıldı.
Sonra bir an duraksadığımda, tablete veya telefona bir sürü kitap yüklediğimi ve oralardan okumak durumunda kaldığımda nasıl zevk alamadığımı farkettim. Aslında ben meğer sevmiyormuşum teknolojinin bana bu noktada "hizmet sunmasını". Beynimlede rededebiliyormuşum o hizmeti.
Bir düşünsenize.. Kitabın sayfalarını hızlıca akıttığınızda burnunuza çalan kitap / sayfa kokusu ne kadar etkiler insanı. Dokunduğunuzda sayfa dokusu ise içinizi gıcıklar. Kimi sayfalar dümdüzdür, parmaklarınız kayar üzerinde adeta. Kimi sayfalar biraz "samanımsı" dır, parmaklarınız takılır adeta gezinirken. Kapak gizemli bir unsurdur, takılıp kalırsınız; kitabın konusunu tahmin etmeye çalışırsınız. Bir cafe'de basılı bir kitabı okuduğunuzda zevk alırsınız, içtiğiniz capuccino'da bu duruma ancak eşlik eder. Eğer felsefik bir kitapsa sizi düşündürür, belki satırların kenarına işaretler koyarsınız, tekrar birgün o kitaba geri döndüğünüzde o an neleri önemsediğinizi anımsarsınız çabucak. Bir aşk romanı ise zaten, o cafede o cappuccino ile bitiriverirsiniz kitabı neredeyse.
Bir polisiye romanında ise geceler gece olmaz meraktan heyecandan. Bir an önce faili meçhul şahsı bilmek, olayın sonucunu öğrenmek istersiniz. O kitap senin bu kitap benim, o roman senin bu roman benim, o hayattan bu hayata atlar durursunuz kitaplarda. Bir tarih temsil eder her kitap sizde sizinle... Kitap sizde yaşar, sizde kitapta. Şimdi bütün bu yaşanmışlıkları hangi tablette, notebookta, laptop-tablet arası ne olduğu belli olmayan teknik alette, telefonda (tablet boyutunda neredeyse hepsi) yaşayabilirsiniz????.. Elinize aldığınız buz gibi bir metal parçasından başka birşey değildir.
Ben kitabı, gazeteyi, dergiyi, yazmak için kullandığım müsfetteleri (bilmeyenler için; kullanılmış A4'lerin boş arka sayfalarınında kullanıldığı A4'ler) hissetmek isteyen nesildenim. Yeni teknolojiyi kullanıyorum, ancak mecbur kalmadığım zamanlarda hala kalem-kağıt ilişkisinin içinde varolmayı tercih edenlerdenim.
Elbet teknolojininde en doruk dönem sonrası yeniden kalem-kağıt ilişkisine döneceği o "ilkel" zamanlar gelecek. Hatta geldi bile sayın ; zira tabletlerin bile artık birer kalemi mevcut.
O zaman bazen "ilkel" çağları aşağılamamalı, birgün o çağlara geri dönüşün gerçekleşeceğini bilmeliyiz.. Geç kalmadan bir kitabı hissetmeye ne dersiniz?!?
sevgiler
ö.N