Cuma, Kasım 21

Yaz Dostum

Tarih okumak çok ilginç geliyor.  Hele birde ince detay yazılmış ise daha da ilginçleşiyor herşey.  tüm yaşananlar, tüm yaşayanlar ve yaşatanlar. Hele anlatım iyi ise, pek keyifli hale geliyor okuduğum. Sanki bir sinema veya tiyatrodaymışım gibi canlanıyor olup bitenler.
Kah bir savaşın ortasında.. Kah bir boğaz yalısının içinde.. Kah topkapı sarayında..
Ama asıl merak ettiğim ise, bunları yazan insanlar; kaleme alanlar.  Nasıl bir hayat sürmüş olabilecekleri veya olaylara ne kadar yorum kattıkları. Çünkü yazan insanın dünyası bir parça farklılık gösterir.  Nasıl mı?
Olayları ya bizzat kendisi yaşar ve yaşadıklarını yazar.
Yada çok iyi bir gözlemci olup empati düzeyinin doruğunda başkasının yaşamış olduklarını
yaşamış gibi aktarır.
Olayları herkesten bir parça daha farklı analiz eder. 
Ama yazmak kesin insanın içinden gelen bir eylemdir.
Çok şeyi gözler, düşünür, analiz eder.
Kendiyle tartışır, bazen barışır, bazen küser.
Bazen ağırlaşır, bazende hafifler.
Bazı konular sürekli gündeme gelir, çünkü birey olarak değer verdiği birkaç başlıktan biridir.
Bazıları etrafında gördüğü ve dayanamadığı konulara tepki niyetine kalem alır eline.
Fazla gelir isyan içinde.
Bunları yazmalıdırki içinde şişen biriken herşey  hasta etmesin onu diye. 
Çünkü içinde başedemez, insanlara haykıramaz; kısacası çoğalır azalamaz.
Bazen kalemle kaybolup gider, bazen kalemle birlikte bir hayat yaşar.
Bazen bir sevgili .. Bazen aileden biri .. Bazen bir arkadaş gibidir kalem yazan için.
Ama öyle yada böyle sürekli yanındadır. Vardır. Olacaktır.
Yazmak ayrı bir lütuftur bana göre. Çünkü geçmişten günümüze ayrıca yarına köprü sağlayan araçlardan biridir. Evet, günümüz teknolojisinde artık yazmak olgusunun bir öneminin kalmadığını gözlemleyebiliriz. Ama sonuçta teknolojik kalem de piyasa sürüldü. Bununda bir dönemi olacak.
Ve yine yazmak kalemle sağlanacak. Buna hiç şüphe yok.
Asıl en önemlisi ; yazan insan hep olacak.

Ben yazan insan olmaktan gurur duyuyorum.
Çünkü konuşmak insanca gerçekleşmiyor, gerçekleştirilemiyor.
En azından yazılanlar insanca-kendince yorumlanır, içinde kalır.

sevgiler
ö.N

Cuma, Kasım 14

Konserveyiz

Bazen insanın canı hiçbirşey yapmak istemez. Hiçbirşeyden tad almadığını farkeder. Bir uğraş bir çaba içine girmek istemez ya hani..
 
Bu gibi durumlarda ben o girdapta bulunan insanlara geçmişlerine bir pencere açıp olup bitene bir bakmasını  söylüyorum. Ve genelde de insan faktörünün bulunduğu bir geçmişte insanların davranışları, niyetleri, düşünceleri olmuştur o insanların hayatlarında bazı şeylerin tükenmesine neden olan. 
 
Ya o insanlar egolarına yenik düşmüş birer köledir ki bırakın bir işte göstermiş olduğunuz emeği görsün, varlığınızı bile hissetmez, hissetmek istemez, görmezden gelir. Yada iş bildiğinin havasını satıp sizi iş bilmez gibi gösterip içinizdeki yaşayan son yaratıcı ruhunuda ezmeye kalkar. Yada (ki bu en acınası bir durumdur bence) kendinde bulunan yetersizliği örtbas etmek için size her türlü eziyeti yapmaya yeltenir... gibi gibi..
 
Bizler aslında ruhların basınç uyarlanarak sıkıştırılmış halde konserve edilmiş et yığınıyız. Bundan ötürü çiğiz. Pencerenin diğer tarafında izlediğiniz siz, çiğ insanlar tarafından yavaş yavaş tüketilmeye çalışılırken izlemek nasıl bir duygu? Düşününki bazen kendi en yakın çevrenizden bile tüketilibiliyorken, dışarıdan 3. şahısların sizi tüketiyor olması ne kadar şaşırtıcı ve yıpratıcı gelebilir ki?
 
Bütün bunları topladığımızda ise elimizde pek fazla bir neden-sonuç ilişkisi bulunmuyor değil mi?
Tad almasanızda, canınız istemesede, uğraş vermesenizde o çiğ insanların sizden almak istedikleri yada almış oldukları, eğer sizin kaderinizde var ise, eninde sonunda sizi bulacaktır / dönecektir. O gün olmaz ise, diğer gün veya diğer yıl..diğer zaman.
 
O insanlar şunu anlayamıyorlar ; yazılmış olan herşey silinemez değiştirilemez veya kendi lehine çevirilemez. O yüzden çiğ insan modülü olan herkese lafım, boşuna efor sarfetmeyin !!!


sevgiler
ö.N

Cuma, Kasım 7

Hava Cıva

Albert Einstein, kara deliklerin gerçek olamayacak kadar abes bir fikir olduğunu düşünürdü. Peki haklı mıydı?Hayır, Einstein yanılmıştı...
Güneşimizi sessiz sakin bir ölüm bekliyor...

Aslında, yıldızlar açısından bakıldığında, Güneş sadece ortalama bir kütleye sahip ve yaklaşık beş milyar yıl içinde son hidrojen yakıtını da tüketince, dış katmanları uzaya fırlatılacak; çekirdeği zamanla sıkışıp beyaz cüceye, yani evrende Dünya büyüklüğünde bir kor parçasına dönüşecek.

Güneş'ten 10 kat büyük bir yıldızın ölümü ise çok daha dramatik bir olay. Böylesi büyük kütleye sahip bir yıldızın dış katmanları, birkaç hafta boyunca, evrendeki en parlak cisimlerden biri olan bir süpernova patlamasıyla uzaya fırlatılır. Çekirdeğiyse, kütle çekim sıkıştırmasıyla, çapı yaklaşık 20 kilometreyi bulan ve kendi çevresinde dönen bir topa, nötron yıldızına dönüşür. Nötron yıldızının küp şeker büyüklüğünde bir parçası, Dünya üzerinde olduğu varsayıldığında, bir milyar ton ağırlık anlamına gelir.

Ve nötron yıldızlarının kütle çekim gücü öyle büyüktür ki, üstüne bir parça lokum bırakmanız halinde dahi bir atom bombasınınkine eşdeğer bir enerji ortaya çıkar.

Ancak bu örnek bile, Güneş'in kütlesinin 20 katı büyüklükte bir yıldızın can çekişmesiyle kıyaslanamaz. Evrenin tüm ömrü boyunca, her milisaniyede bir, Hiroşima'ya atılanın benzeri bir bomba patlatsanız dahi, bu, bir dev yıldızın çöküşünün son anlarında ortaya çıkan enerjiyle boy ölçüşemez. Yıldızın çekirdeği içe doğru çöker. Sıcaklık 55 milyar dereceye ulaşır. Kütle çekiminin ezici gücüne hiçbir şey engel olamaz. Everest Dağı'ndan daha büyük demir kütleleri sıkışıp, neredeyse bir anda, birer kum tanesine dönüşür. Atomlar elektron, proton, nötronlarına parçalanır. Bu minicik parçalar kuark, lepton ve gluonlara ayrılır. Her şey giderek daha da ufalır, daha da yoğunlaşır, sonra da...

Sonrasını kimse bilmiyor...
 
Peki günün birinde dediğimiz gün ya bugün veya yarın olsaydı???   O zaman ortada ne birilerine yüksek sesle konuşan egomuz olurdu nede iş buyuran benliğimiz ile birilerini ezebilirdik değil mi?
Çünkü yukarıda bahsettiğim "SESSİZLİK" in içinde bizler herşeyin giderek ufaldığı kadarı kadar bile varolmuş sayılmayacağız.
 
Peki o  zaman insanlığın & varlığımızın kıymetini bilmek ne kadar kıymetli olur?
 
Arkadaşıııım!!!! ...havada asılı bir topun üzerinde yaşıyoruz, kime neyin havasını cıvasını satıyorsunuz anlamıyorum?!?
 
Elektron, Proton ve Nötronlar çarpsın sizi..
 
 
sevgiler
ö.N