Cuma, Eylül 26

Battı Balık Yan Gider

Bulunduğu yerden diğer insanları izlemeyi, onlara kendince hikayeler yazmayı, zaman zamanda kıyaslamalar yaparak o mutlu ve huzurlu havasını dağıtmayı severdi. Çeşit çeşit insan vardı tanıdığı ve tanımak üzere olduğu. Sürekli yeni hikayeler, yeni yalanlar ve yeni çeşit çeşit dalavereler.
Fakat bütün bunların dışında şu son zamanlarda arkadaşları ile birlikte sohbet ettiğinde farkettiği bir şey vardı. Hiçbir şeye para yetişmiyordu...
Hayatın kendisi sırf paradan ibaretmiş sonucunun yarattığı ağırlık altında, hergün cebindeki paranın nasıl farkına varmadan eridiğinin hesabını yapmaktan yoruluyorlardı üç kafadar. Bir araya geldiklerinde kahvelerini yudumlarken nasıl bir iş yapsakta para kazansak fikirleri havada uçuşuyordu. Sürekli bir girişimcilik ruhu, sürekli proje alternatifleri.. ama yine dönüp dolaşıp  paraya dayanan engeller ve akabinde düşen motivasyon, muhabbetin bir yerde bitmesine neden oluyordu.
İçlerinden biri fazlaca gözlemciydi. Etrafında gerçekleşen birçok şeyin çelişkisini yaşamadan edemiyordu. Misal insanların "para yok" sızlanmalarına karşın alışveriş yapabilmelerini, oraya buraya organize edilen seyehatleri ve tatilleri, konfor alanına malzeme yaratan her tür faktörün tedarik edilmesini algılamakta bir sıkıntısı bulunuyordu. Bir strateji uygulaması olabilirdi. Para yok derlerse yaşamlarındaki insanların bir takım beklentilerine karşı bir kalkan oluşturmmuş olabilirdi mesela. Yada  para yok denirse kendilerinin fazla para harcamasını engelleyebilirlerdi psikolojik anlamda. Veya gerçekten para yoktu gelecek için yatırım yaptığı noktada.,Özellikle aile geçindirmek durumunda isen; gerçekten para yoktur. Yani vardırda, gelen paranın yerleri olduğundan para geldiği gibi gider. (Tanıdık gelenleriniz vardır değil mi?)
Ama bizler öyle değiliz işte millet olarak. Parası olan bir yana, olmayanda en az parası olan kadar vardır bu hayatta. Kredi kartımız limite dayanmıştır ama mutlak alınması gereken birşey varsa alınır.
Nefs işte.. Bir o adam edilebilineydi!?
Günümüz dünyası kapitalizmin sapı olmuş, adeta bir balta gibi insanları kesiyor tek tek.  Ve öyle bir hale getiriyorki, mutsuzluk içinde çaresiz kalan bir topluluk oluveriyor.
Bazılarımız içinse para bir güvence.. Zira paranız olduğunda başınıza ne gelirse gelsin (%80) çözebilirsiniz her daim. Ancak ayağınızı yorganınıza göre uzatmak olgusu ise günümüzde az biraz mümkün görünmüyor. Başedilemeyen "ihtiyaçlar" , ülkenin bir şekilde düzelmeyen ekonomisi ve düzeni ayakları yorgan dışında bırakıyor sürekli.  Bitmek bilmeyen borç batağı içinde "geçim" sağlayan insanlar,  konfor alanları içinde kalmak isteyenler ve hatta biraz dışına çıkmak isteyen insanlar, şu hayattan tek zevk aldığı şeyin alışveriş olması bahanesini öne sürerek cebindeki parayı bugünde harcayan insanlar, ya kredi kartı borçlarıyla yada eksi hesaplarla yaşayanlardır. Ve inanın neden yaşadığımızın cevabını bulamadığımız şu hayatta , yaşam için tüm cambazlıkları deniyoruz, deniyorlar. İlginç bir tezat değil mi?
Yine kahve içtiği masaya döndü, durumu ti'ye almaktan başka çaresi olmadığını bir kez daha anlamış gibi kahvesinden yudumladı, telefonundan trendyol aplikasyonundan en beğendiği ayakkabıyı arkadaşlarına göstermek için açtı..
Eee.. nede olsa battı balık yan giderdi :)

sevgiler
ö.N

ps: bu yazılanlar beni'de ti'ye alıyor, arkadaşlarım alınmasın :)  seviyorum sizi..
 

Cuma, Eylül 19

Amişler

Hasta olduğum bir gün, bbc'de bir belgesel seyrediyorum evde, yarı uykulu yarı kırgın bir vücutla. Konu Amişler.

Amiş topluluğunu bilmeyenlere kısa özet :
(Pensilvanya Almancası: Amisch, İngilizce: Amish)  ABD'nin Pensilvanya ve Ortabatı eyaletlerinde (ve Kanada'da) yaygın olan tutucu bir Hristiyan mezhebidir.
18. ve 19. yüzyılda Almanya, Fransa ve İsviçre'den gelen göçmenler tarafından kurulmuştur. Kurucusu Jakop Ammann (1644 - 1712 ya da 1730) adlı İsviçrelidir.
Bu topluluk  basit bir yaşama inanıyor ve otomobil, telefon, elektrik gibi bir modern yaşamın kolaylıklarını kullanmaktan sakınıyorlar. Kendilerini toplumdan dinsel inanışları yüzünden ayırıyorlar. Bulundukları şehirde fayton ile ulaşım sağlıyorlar. Her öğün başında dua ile allaha şükür ediyorlar. Kadınlar son derece kapalı giyimli, makyaj kullanımı sıfır, doğal hallerindeler. Görevlerini çocuk bakımı, ev işleri gibi "kadınsal" temalarla sınırlandırıyorlar.  Erkekler ise orduya katılmıyor. Genelde çiftçilik yaparak geçinmeye çalışıyorlar. Amiş çocukları 8. sınıfta devlet okullarından alınarak evde eğitim görmeye başlatılıyorlar. Amiş inancından olanların başka mezhep ya da dinden biriyle evlenmesine izin verilmiyor. Dua günleri dışında kadınlar ve erkekler biraraya gelmiyor.
Evlenirken de görücü usulü diye bildiğimiz yöntemi kullanıyorlar ve evlilik öncesi cinsel ilişki kurulmuyor.

Belgesel yaklaşık 1,5 saat kadar sürmüştü ve gördüğüm her sahne ve konu o kadar tanıdık gelmiştiki. Dinleri farklı olmasına rağmen (belki eski gelenekleri sürdürdükleri içindir) bizim dinimizde de mevcut olan birçok başlığa o kadar yakındıki. Dehşete düşmüştüm.  Belkide farklı dinlerin ortaya çıkışında var olan ORTAK özellikler aslında başlıbaşına bir dindi. Kimbilir.
Çünkü multikültürel bir  ve  ortadoks, katolik, budist, yahudi dinlerinden arkadaşlarım oldu. Hepsinin anlattıklarına baktığımızda ÖZ'de ortak yönümüz çok.  Tabii şimdiki zamandan bahsetmiyoruz. Şunu şimdiki zamanda söylemek pek mümkün değil kanımca. Her din ve toplum zaman denilen illetin pençesinde dejenere olmuş durumda. Ne dini kültürler eskisi gibi, nede gelenekler ve insanlar.  Ama bütün bunlara rağmen yinede kime sorsan dinini, geleneklerini son derece iyi bildiğini savunur. Hatta öyleki diğer din  mensubundan olan insan veya topluluğa ahkam bile keser.
 
Herşeyden önce İNSAN olgusunu bir anlasak.. İNSAN olduğumuzu bir anlasak..
 
Ve kendi yozlaşmamız içinde şunu diyebilirim, insan genç yaşlarda bazı değerlerin kıymetini fazla bilemiyor. Anlamak için zaman yaratamıyor. Ezbere yapıyor. Ama zamanla, yaş ilerledikçe eski olan herşey kıymetli ve değerli oluyor. İşin daha ilgincini belirteyim mi ; ESKİ olan herşey daha bir mantıklı geliyor. Misal Amiş topluluğunun otomobil kullanmamaları süper, çünkü hava kirliliğine katkıda bulunmuyorlar!  Çiftçilikle uğraşmaları ise sağlıklı beslendiklerine işaret ediyor!  Elektrik tüketmeyerek dünyanın enerjisinin tükenmesine izin vermiyorlar!  Yani insan olarak dünyaya saygı gösteriyorlar..
 
Bütün bu düşünceler ile hastalığımın ağırlığı bir kat daha artıyor ve yastığa daha fazla gömülüyorum..
Ne yapıyoruz biz allahım??!???!!
 
 
sevgiler
ö.N



Cuma, Eylül 12

Ezik İnsanlar

Hayatımın her döneminde nadir ama sağlam bazı sorunlu insanlarla karşılaşmışımdır.
Hepsinin ;
mutsuzluğundan,
egosundan,
cehaletinden
fazla bilmişliğinden,
kıskançlığından,
yalakalılığından,
koltuk sevdasından,
bencilliğinden,
yüreksizliğinden,
sinsiliğinden,
yüzsüzlüğünden,
edepsizliğinden,
dar bakış açısından,,
misyonsuzluğundan,
vizyonsuzluğundan,
kendisi ile barışık olmayan ruh halinden,
dengesizliğinden,
ikiyüzlülüğünden,
yıpratıcı ve zararlı hırsından,
körlüğünden,
açgözlülüğünden,
yetisizliğinden,
beceriksizliğinden,

çok şey öğrenmişimdir. Öğrendiklerimin de bana yaradığı taraflar illaki olmuştur. Ama geçen gün can dostumla konuşuyorduk. Bana şunu dedi "bize katmadıkları gibi birde bizden alıyorlar. peki biz ne olacağız böyle?"

İşte tamda bu noktada şunu yapacağız :
"Durmak yok! Yola devam!  Taki birileri de bize birşeyler katana kadar.."

Doğru mu?

sevgiler
ö.N