Pazartesi, Nisan 28

Keyifli Bay Kahya

Zaman zaman "canının istediğini yapmak" olgusu çok zordur.
Çünkü genelde yapmak istediğiniz şey, kalbinizin derinliklerinden gelen
  • zaman
  • para
  • durum
  • çevre
açısından hiçbir değerlendirme yapmaksızın, yapmak istediğiniz TEMEL bir istektir.
 
Ve bu istek tek bir olguyla bütünleşir.  Adı : Nam-ı Değer Bay KAHYA!

Derinlerden gelen bu istek/-ler, keyfinizi yerine getirecek olan, yerindeyse de kat kat katmadeğer sağlayacak olan bir süreçten ibarettir.
Keyfim, genelde bay KAHYA ile çalışır. 
Eğer keyfimin canı birşey isterse ve istenilen şeyin gerçekleşmesinde engel teşkil eden  her ne varsa / her kim ise, canı ona fena sıkılır!  
Derhal bay KAHYA'ya şikayet eder. Bay KAHYA duruma el koyar.
Ve insanoğluna şunu dedirtir :  "Keyfimin KAHYA'sımısın sen?!  De kalkmış bana canımın istediği şeye karşı geliyorsun be bre kafir?!?!"   (muhteşem alıntılar, kusuruma bakmayın :)

Karşı taraf ne diyeceğini bilmez genelde bu durumlarda , hiç farkettiniz mi ? 
Hatta bunun artısı olarak eblek bir bakışla tamamlar durumu.
"öööö...yani..şşşeyy.." gibi boş bakışla...

İşte o an  keyif, tüm parti ekibini süüüürrrpriiiiz niteliğinde ortaya çıkarır. Kahya ile kadeh tokuştururken, havada zafer işaretleri uçuşur.  Kahya zaferini kutlarken, keyif kendisi için çalışan KAHYA'nın varlığında pekte memnundur. Hiçbirşey için kendisi uğraşmamaktadır.

İşte o an bay KAHYA'nın keyfine bakın..

Farkettiyseniz iç içeler, Keyif ve bay KAHYA..
Peki bu durumda şöyle bir tespit yapabilir miyiz? :

"KAHYA'mın da keyfi önemlidir. Ki keyfi yerindeyse kahya senin keyfin için uğraşacaktır."
 
Hepinize iyi keyifli KAHYA'lar..
 
sevgiler
ö.N

Pazartesi, Nisan 21

Zor

Moğolista'nın Altay Dağları'nda yer alan Kazakistan'ın köylerinden birinde yaşayan 16 yaşındaki Berik, babası ile birlikte kayalarda yaşayan kaya kartalını avlanmaya gidecektir artık. Kendi kartalını bulması, onunla avlanmayı öğrenmesi gerektiği bir yaştadır. Kazaklar yaşamak, hayatta kalmak için yüzyıllardan beri bu yırtıcı kuştan yardım almaktadırlar. Dağların doruklarındaki kayalarda yaşayan bu kartallar, cinsinin en nadir olanlarındandır. Onların önce yuvalarını bulmak, bir zaman gözlemleyebilmek, hangi yavruyu kaçırması gerektiğinin sezisine & bilgisine sahip olması gerekmektedir. Berik, kayalıklarda bulunan yuvanın birinden artık yuvadan ayrılmaya hazır yetişkinlikte olan bir kartal yavrusunu kaçırmayı başarır. Bir kartalın insanoğluna yardım edecek şekilde avlanmayı becermesi-eğitimi tam 5 ay sürecektir. Sabırla olan sınavıda bulunmaktadır Berik'in. Sonunda 5 ay biter. Kartal 5 ay sonra kazak tilkisini yakalamayı becerecek midir acaba ?
Sonuçta kartalın içinde birde avlanma içgüdüsünün olup olmadığı ortaya çıkması gerekmektedir.

Afrika'da  Etiyopya'nın Simyen dağları eteklerinde bulunan bir köydür Geytapit köyü. Ülkedeki savaş nedeniyle sıro dağlara sığınan insanlar bulunmaktadır. Ve dağ şartlarına ayak uydurmayı öğrenmişlerdir zaman içinde. Geytapit köyünde yaşayan 12 yaşındaki Dreje'de, bir ağabeyi ve iki kız kardeşi ile birlikte o ailelerden biridir. Dağ yamaçlarında bulunan bir avuç toprakta yetiştirmektedirler mahsüllerini. Ancak bir engel bulunmaktadır : Jeleyada maymunları..
Köyleri Afrika'nın ulusal parkı sınırında olmasından dolayı maymunlara fiili zarar veremeyeceklerdir. 7 yıldan başlayan ağır hapis cezaları konmuştur ülke tarafından. Bu maymun topluluğu Dreje'nin ailesinin yamaçlardaki ekin tarlasına akın edip mahsül çalmakta ustadır. O ve kardeşleri sarp kayalarda onları kovalamakla yükümlüdür. Sarp kayalarda koşmak bir çocuk için ne kadar güvenli olabilir ki ?

Endonezya'da  yanardağlarının bol olduğu  Banjuwangi bölgesinde bulunan Ijen Kraterinde bir göl bulunmaktadır. Bu göl çevresinde yaşayan insanlar geçinmek için resmen kendilerine ölüme atmaya razı olmuşlardır.  Artoma ve Süleyman ailelerini geçindirebilmek için  endüstri maden firmaları için 2,5 milyon ton asit dolu gölün kenarlarından sülfür madeni çıkartmaktadırlar. Göl, kraterin 200 m aşağısında olduğundan Artoma ve Süleyman göle inip kendi ağırlıklarının yaklaşık 1,5 kat ağırlığındaki 90 ton sülfür madenini taşımak durumundalar. Ciğerlerine çektikleri asitli hava, zamanla ömürlerini kısaltabilecek kadar zehirli. Ama yaşamak ve hayatta kalmak için çalışmak zorundalar..

Bu 3 hikayedeki insanların yaşamları gerçektir. Kesinlikle hayal ürünü falan değildir..
Bu hikayeler bana bizim ne kadar kolay bir hayat geçirdiğimizin ispatıdır aslında. Hayatta kalmak için verilen uğraş, bizim gün içerisinde ofladığımız saçmasapan konulardan bin kat daha ağır, daha tehlikeli. Mesuliyet, çocuk yaşlarda başlıyor hayata dair.
Salt bir amaç uğruna herşey : hayatta kalabilmek.
Peki bizlere bakalım. Biz ne durumdayız.
Üç kuruş kazandığımızı düşünüp o şekil yorumladığımız iş hayatlarımızda kendi sorumluluğumuz dışında esneklik payımız sıfır noktasına gelmiş.
Günde 4 defa çay dağıtımı yapan bir çaycı, bardakları bulaşık makinesinde yıkıyor olmasına rağmen 2 tabak fazlası için "aslında özellerden ben sorumlu değilim" diyebiliyor. Sanırsınki Pentagon'da çay servisi yapan biri. Ve güvenlik  nedeniyle özel bulaşıkları yıkayamaz..
Yapılacak işlem şu : 2 tabak alınır ve makinaya konur !!  Bu kadar mı zordur?!?!
Bir diğer örnek ; 4 katlı bir binada, apartman temizleyicisi hastalanır. Ve geçici olarak herkes kendi kapısını temizlemek durumunda kalır. İnce hesaplarda gezinen katlardan şöyle bir yorum gelir :
" E ben onun kapısına kadar olan merdiveni niye siliyorum canım!?!?" 
 Altı üstü bir kova, en fazla 10 dk vaktini alır. Velevki sildin, ne olur???   Elinemi yapışır?!?!?  Sanırsın ki adam NASA binasının katını temizliyor!
"10 g kir çözücü, 10 dk zaman dilimi = harcağın enerji"
Birde bunların yanında mevcut işi içindeki yoğunluğun bin kat fazlası iş yapıyormuş gibi görünüp, sanki dünya geleceği için yeni bir buluş çabası içerisindeymiş gibi imaj sergileyen, ve bunun üstüne birde bulunduğu durumu sürekli şikayet eden tipler vardır ya hani!
Yazık bize..
Acıyorum halimize..
Dünya üzerinde yukarıdaki örneklerde o kada çok varki, biz aslında onların yanında sıradan kalmaktayız. Asıl hayat mücadelesi veren, ve istese bu konuda şikayet edecek kadar fazla konusu - işi olan insanlar onlar.
Onlar o ZOR HAYAT'ın içinde mutlu olabilmesini becerebilmiş çok marifetli insanlar.

Peki biz ?   
Zor hayat  diye tabir ettiğimiz dünyanın içinde mutsuz kalakalmışız ve daha fazla mutsuz olmaya gidiyoruz.

..Zor, hemde çok zor!


sevgiler
ö.N



Pazartesi, Nisan 14

Two Doors

Once upon time there was a Samurai who was plan a war. The seigniory was taken from him. His dignity was damaged through that experience. The Samurai's, who were the highest ranked soldiers in the principalities, could lost their pride by any wrong behaviours at that times. Even they were also respected by public, they would falled down from their grace very quickly. The grace of folk was like a knife that was sharp on both sides.
By a traditional entcounter emulation in his seigniory was occured a chaos in which the master was blamed for it and sentenced to the death. The honor is a very important feel in Japan, what is still value nowadays. But in the past was it more harder; was perceived as a matter of life. All masters and samurai's were taken care of to be commended to be respected. Because of that reason they would wish for Seppuku (Harakiri) by any negative position in which they would defined as "guilty" or "responsible for" something negative situation.

Seppuko (Harakiri) is a form of ritual suicide that was practiced by the samurai and daimyo of Japan.  It usually involved cutting the abdomen open with a short sword, which was believed to immediately release the samurai's spirit to the afterlife. In many cases, a friend or servant would serve as a second, and would ritually decapitate the samurai to provide release from the terrible pain of the abdominal cuts. The second needed to be very skillful with his sword to achieve the perfect decapitation, known as kaishaku, or "embraced head." The trick was to leave a small flap of skin attached at the front of the neck, so that the head would fall forward and look like it was being cradled by the dead samurai's arms.Samurai committed seppuku for a number of reasons, in accordance with bushido, the samurai code of conduct. Motivations could include personal shame due to cowardice in battle, shame over a dishonest act, or loss of sponsorship from a daimyo.
The Samurai's that their master was explained for Seppuku (Harakiri), had been getting intend for a war of taking back their lost honors again. Because of needed good swords (Katana) for the war, they visited the best master of their town. His proficiency was known in all around, even in other far seignories.
He formed the Katana's with his whole respect of himself, that it was calculated with the feelings of love and belonging to his country. The store was just very small but he had three other apprentices, in there with whom he was working not very long. The Samurai's told him that they needed sturdy-sharp Katana's in short time. The master told them that he had many works on pending, and couldn't also create not so fast.  Beside of that,  as a matter of fact that the best Katana's, which most sharpest swords of the world is, would be proceed during the months. Because they would be use with Wakizashi's, which  will be determined by length under or over 30 cm unless their intended use can be absolutely determined for using by Katana's unsuitable positions. Samurai's moved both of that swords, and called that as Daisho (Dai - for Katana / sho - for Wakizashi). 
But Samurai's didn't have so many times for waiting, so adviced him for overworking ; insomuch that they offered also a few men for the support by side of his apprentices. But that was impossible , because even with 3 apprentices, the space was too narrow. The master told them, that he would find a solution for that. As he was in home he thought about that very long. And he realized for a moment, how these were growing up inside of him.  He was giving his all efforts to them day by day. 
What would they do when he would one day past away? ... To whom would stay the store?...  
All his labor, his life, his mastery, his honor.. 
Three apprentices were very different from eachother; every had their own strenghts and weaknesses. The ones was very submissive, so that wouldn't do anything without masters assent. The other was very canny, was rather jealous and selfish, but as opposite of that does his job very well. However even they were be very good, they wouldn't be never produced in the deadlines ; so  it means he was rather slow.
But the third one..... was a mix from all  the others.. So that was called as the most ideal one between the apprentices. Was very diligent, compatible;  also stayed strong and had very big potencial for ability of creating Katanas. In last days master thought that the enthusiasmus was lost by the third one.  He didn't know why. But he had been feeling that long since. He couldn't sleep through these thoughts. 
He came his store very early in morning and saw that his best "trainee" had been prepared all needed things as always it was. The others wasn't came yet, so he wanted to use that chance for a small talk. He said ;  

" Kosuke, I'm your master. You are so in silence in last days. So like reluctant?"

Kosuke was just in listening, was glad about masters awareness. But couldn't forget the scene, in which was heard that the master was complaining about all of them three weeks ago. He said that he couldn't trust his trainees and was in opinion that they weren't be mature  enough. He couldn't imagine what it would be with the store when he would past away ; which apprentice could take the place instead of him?  The Friend said that he could think on Kosuke.   The Master was shocked about that idea, and said ;

"Kosuke is a girl! It can't be!  How can I let her as master  here??"

... Kosuke heard it, and was really sad about that. She lost her self-confidence at that moment. Why did he teached her by all the years, when he thought that she couldn't be a master?  She was also as knowledgeable as other male masters at least, was very skillful, could work like the others so strong and devoted. Besides this, a master wouldn't never teach them. They would learn by their own. As masters they wouldn't never let reach their trainees on their levels. The hierarchy was felt always. But it wasn't be matter that, the most heartbreaking topic was that master doesn't believe her. Kosuke ;

" Master Masahiro!  I think.. I don't want to continue with that. I know that I can't be a master as a woman. Because of that reason I'm asking you for your permit of leaving."

Master Masahiro was very shocked about that permit!  The conversation was started just yet, but the the result was absolutly unexpected..  She was the best of all.  He didn't knew what he should be think or do!  He should have done something wrong, something that he would want to take back what he lost now. He knew she wouldn't stay at all...

If you are a "master" of something or an "artist" by any craft,  or a "manager/membership/boss" in a company, or a "mother/father/any family member" , or a "friend" ; so please try to give your whole support on the people, that they have a capacity, the ability, very good performance, belonging and love of that what he/she does. Because don't never forget ; you also were started with a support of somebodyelse. You also were seen from that other people..

The knowledge is something that it grows up by every sharing.

Because there are two doors in our lifes ; in which one we go through in it and create ourselves as a human, and the other one is in which you help the other by creating themselves to be a human.

Two natural doors (transsitions) that makes life easy of receiving-giving process between birth and death.

Two doors :  Kosuke  (Sun rising)   / Masahiro : (Wide-eyed) 


xoxo
ö.N

Pazartesi, Nisan 7

Geçmiş Herşey

Çocukluğumda semt pazarlarına gitmeyi çok severdim rahmetli anneannemle. Her gittiğimde  yaşadığım heyecanı çok iyi anımsıyorum.
Kimsenin kimseye çarpmadan, itiş kakış yapmadan nazikçe birbirlerinin yanından geçtiği o kalabalığın içinde küçük bir kız çocuğu olmak acaip birşeydi.  O kalabalığın içinde hiçbir yere kımıldamadan saatlerce öylece kalabilirdim. Hele en hoşuma giden şey ise, o kalabalığın içinde benim yaşıtlarım ile ansızın karşılaşmak olurdu!  Severdim o kalabalığı, çünkü ilginç bir şekilde bir huzur bulurdum etrafımdan geçen yaşlı ninelerden, camiye giden / gelen yaşlı dedelerden.
Köy kokan insanlardan keyif alırdım.
Küçükken köye götürülmüşlüğüm vardı. Etrafta gezinen hayvanların bir kokusu olur köylerde, bilir misiniz bilmem. Tezek ile karışmış hayvanların salgıladıkları kokudur o. Ve bu koku oraya has enfes bir kokudur. Köy insanın üzerine sinmiş kokudur o.. Genelde o köy insanlarının yüzlerinde çok derin kalın çizgiler olur, izlemekten keyif aldığım. Ellerinde ise incelmiş derilerinin altında kabaran mavi-yeşil damarları, onların üzerideki kahverengi lekeleri incelemekten kendimi alamazdım. Semt sakinine satmaya çalıştığı emeği sunarken mütevazi ama yürekten bir gülüş olurdu yüzlerinde. Baktıkça bakasın geldiği, gözlerinin içi parladığı.
Meyvelerin sebzelerin taze kokusu sarardı etrafı. Anlardın kokularından hangisi ne olduğunu gözün kapalı. Taa damağında hissederdin tatlarını.. Kıpkırmızı mis gibi kokan domatesler, canlı yeşil salatalıklar, ki hele salata için alacağınız sebzelerin bulunduğu kesim bir renk cümbüşü idi adeta.
Mis gibi dağ çileklerinin kokusu pazarın ta en başından hissedilirdi neredeyse. Sivri biberlerin kıvrımlı albenili halleri bir yığın halinde kocaman gelirdi gözüme. Sürekli pazarda karşılaştığın komşu teyzeler amcalar olurdu kısa hoş sohbet edildiği. Ayaküstü her konudan dem vurulurdu. Hatta öyleki pazarda en uyguna nerde ne var benchmark çalışmaları bile yapılırdı hemencecik.
Ama pazar geleneğine göre mutlaka pazarın baştan sonuna önce bir gezilir fiyatlar kontrol edilirdi. Ona göre cepteki paraya orantılı alışveriş yapılsındı. Ama en önemlisi ise, hangi mevsimde bulunuyorsak o mevsimin ürünlerini tüketiyor olmaktı.

Şimdi bakıyorumda hiçbirşey eskideki gibi değil. Ne öyle kokuyor pazar nede öylesine taze herşey.
İnsanlar birbirlerini tanımıyor. Çocuklar pazarlara gitmekten keyif almıyor.
Köy kokan insanım yok artık. O derin çizgiler yerini daha hafif çizgili suratsız yaşlılara bırakmış. Gençler pazarı kılık kıyafet satılan yerler sanıyor. 
Üzülüyorum...
Neden geçmişin tadını bulamayız ki şimdiki zamanlarda ?
Neden hep değişir herşey ?
Neden gidenler aranır sürekli ?
Özlüyorum...
Geçmişi. Güzel ve içten olan herşeyi, her insanı, her tadı.
Korkuyorum...
Gelecekten. Bilinmezlikten ve donuk bir yaşamdan.

Ben yine şanslı nesilmişim galiba. Benim çocuklarım çok daha şanssız olacaklar.
Keşke imkanım olsada köye-köyüme yerleşsek. Herkes kendi memleketine tekrar geri dönse. Herşeyini kendin yetiştirdiğin bir hayata ; emeğini sunduğun bir hayata ! 
 
Keşke derin ama anlamlı çizgilerimin olduğu, gözlerimin içi güldüğü bir benle çocuklarıma ve torunlarıma muhteşem güzellikler & gerçekler sunabilsem !
 
Kısmet...
 
ö.N



sevgiler
ö.N