Eğlenceli bir akşam olduğunu düşündü içkisinden yudumlarken. Arkadaşları ile birlikte çıkmayı, eğlenmeyi seviyordu. Hala 20'li yaşlarında olduğu kadar kıpır kıpır, heyecanı seven, kimseyi umursamadığı yaşlardaydı. Kendisine bakmayı seviyor, her daim fit olmak için ne gerekiyor ise onu yapmayı bir alışkanlık olarak edinmeyi becermişti. Yüzünde azda olsa kırışıklıklar vardı, ama onları da seviyordu belliki. Loş ışıklı masalardan birinde oturmuş, yediği muhteşem leziz yemekleri, yudumlamakta olduğu içkisi eşliğinde taçlandırmaktaydı. Arkadaşlarının ordan burdan anlattıkları konulara hafif çakır keyfi kahkahaları ile eşlik ederken, arada karanlık içerisinde göz göze geldiği insanlarıda es geçmiyordu. Es geçemezdi çünkü onun en hassas olduğu şey gözlerdi.. görmekti.
Kalabalık içinde dans edenler, birbirine kur yapanlar, sarhoş olanlar yüksek müzik eşliğinde silik gelmişti ona bir an. Zaten lazerler onu oldukça yormuştu. İçkisinin bittiğini farketti. Bara gidip kendisi almak istedi. Yerinden kalkıp oraya doğru ilerledi insan kalabalığını yararak. Yanaşmak mümkün değildi. Bir an bunaldığını hissetti. Ne yapıyorum ben burda diye sordu kendi kendine. Sonra bir şekilde fikir değiştirip tuvalete yöneldi. Tam adımını atacaktı ki önünde dikilen bir adam olduğunu farketti. Pardon dercesine bakış attı, ama adam sanki mıhlanmıştı olduğu yerde ve ağzından tek kelime çıkmıyordu. Boyuda uzundu elemanın. Karanlıktada doğru düzgün seçemiyordu yüzünü.
"Pardon!! Geçebilir miyim?!" diyerek bağırdı.
Eleman son derece sakin bir şekilde cebinden bir kağıt parçası çıkarıp eline tutuşturdu ve aniden önünden çekilerek kalabalığın arasında kayboldu. Ne diyeceğini bilememiş bir halde elindeki kağıda bakakaldı. Karanlıktı, kalabalıktı.. Herşey öylece fazlaydı.
Kağıdı cebine koydu...
Güneş ışığı yakıyordu yüzünü. Uyanmamış olmasına rağmen hissediyordu güneşi.
Telefonunun çalmasıyla gözlerini açtı.
"Nerdesin sen ya?!?! Kahvaltıya bekliyoruz seni hadi, aşağıdayız.."
Tamamen unutmuştu kahvaltıyı. Kafa bir dünya gelmişti akşam eve. Hemen kalktı, duş alıp aşağı indi. Kızlar toplandık modunda bir kahvaltı yapıldı. Akşamın ve akabinde devam eden gecenin detayları yatırıldı masaya bir bir. Ama nedense onun pek keyfi yoktu..
Portakal suyunu yudumlarken birden aklına eline şıkıştırılan kağıt geldi. Nasıl unutmuştu onu?!? Bardağı masaya koyup birden yerinden fırladı.
Kızlar duruma şaşkın bir halde bakakalmışlardı arkasından.
Odaya girdi. Dünkü kıyafetlerini yerden topladı. Ceplerini kurcaladı. Kağıdı bulmuştu sonunda.
Hemen koltuğuna oturdu ve kağıdı açtı. Buda neydi şimdi?!?!?
Bu kendisinin kara kalemle çizilmiş bir portresiydi. Şaşkınlıktan dilini yutacaktı.
Biri ona şaka yapıyor diye düşündü. Ama şaka yapmak için oldukça garip bir yol olduğunuda düşünmeden edemedi. Tam o sırada kapı çaldı. Bir telaşlandı sanki gizli birşeyler yapıyormuş gibi. Kendini toparlayıp kapıyı açmaya gitti. En yakın arkadaşı Meltem duruyordu karşısında.
"Kızım noluyor ya?!? Pat diye kalktın gittin! Noldu? Birşey mi var?" diyerek içeri girdi.
Meltem'in elinden tutup odaya sürükledi.. Ve kağıdı gösterdi, akşam olanları anlattı. İkiside şaşkın şakın birbirlerine baktılar. Ama Meltem'in henüz bilmediği en önemli ayrıntı ise şuydu ; o karakalem portrenin aynısı kendisinde de olmasıydı. Henüz daha gençken Hollanda'ya yaptıkları bir sınıf gezisinde kara kalem çalışması yapan sanatçıların birine kendi portresini çizdirmişti. Ve aynı bu portredendi.. Meltem hemen işin "magazinsel" boyutuna geçerek çocuğun nasıl bir tip olduğunu sordu kikirdeme - flirtümsü bir tavırla. Ve akabinde gelen tüm love story içeren senaryolar ise işin ayrı bir boyutuydu. Meltem'i severdi, ona birçok kere "hayatını" borçlanmıştı ama yinede bu halleri bazen çekilmez ötesi olabiliyordu. Ancak şu an Meltem'in sesi hiç tırmalamıyordu onu. Çünkü olayın tesadüf noktasının cazibesi sarmıştı çoktan. Kimdi? Bu portre nasıl onda olabilirdi? O kalabalık ve karanlıkta kendisini nasıl bulmuştu ? Acaba takip mi etmişti ? Ama niye ? Kim?
Birden kafası fazla dolmuştu sanki. Bir an artık Meltem'in sesini duyar hale gelmişti. Meltem ona sesleniyordu..
"Su!? Su! Sana diyorum aloooo??"
"Hı.. efendim? Meltem, galiba benim bugün biraz dinlenmeye ihtiyacım var. Hadi sen kızları yalnız bırakma. Aşağı in. Araşırız." dedi. Ama aslında o çocuğu hatırlamak için inzivaya çekilme kararı almıştı. Onu hatırlamalı ve ona nasıl ulaşacağını düşünmeliydi.
....
ö.N