Hergün bir sıkıntı bir bunalmışlık yüklüyse üzerinizde, sabah yataktan kalkmak istemezsiniz. Velevki kalktınız, sokağa çıktığınızda ise bırakın insanları, dünyanın kendisi fazla gelir size. Aynı sokaklar, aynı mekanlar, aynı insanlar.. hatta adımlarınızın temposu bile aynıdır artık. Netice: ezbere bir hayatta yaşadığınızı düşünürsünüz. Konuşmak istemezsiniz artık, sanki kelimelere ihtiyaç yokmuş gibi. Fazla emek sarfetmek gibi gelir yapılan dialoglar. İnsanların beyinlerinin ve kalplerinin önü ve arkası artık o kadar şeffaf haldedir ki, miğdeniz bulanır hale gelir çiğliklerden. İstemez hale gelirsiniz etrafınızda insan. Sürekli büyüyen mutsuzluk içinizi kaplar, kıpırdamaz hale sokar sizi. Bir çaresizlik hissi, özgüveninizin erimesine neden olmaya başlamıştır yavaş yavaş. Ne geçmiş nede gelecek ile uğraşırsınız. Uzayın boşluğunda uzay aracından kopmuş bir astronot gibisinizdir artık; zamanın kölesi olmuş ama bir o kadarda zamandan bağımsız bir haldesinizdir. Yalnızlık hissi sizin en yakın arkadaşınız oluvermiştir. Ona sığınırsınız hayattan her kaçışınızda.. Bahaneniz olur artık.
Hiç yaşadınız mı bu yazılanları ?
Elbette diyenleri duyuyor gibiyim.. Yada olaya tanıdık şaşkın bakışlara eşlik eden bir tebessümü görüyor gibiyim.
Biz insanız. Ve duygularımızda arada hastalanır, son derece normal. Buna halk arasında bunalım denir. Psikoloji dilinde ise depresyon. Kimi zaman ayrı ayrı belirtiler halinde yaşarız, kimi zaman ise hepsini birden toptan. Ama yaşarız! Yaşadığınız hayat içinde mutlaka bir veya birkaç dönemimiz olur bu şekil. Önemli olan ne sıklıkta hangi seviyede yaşadığımızdır. Kimi hallere müdehale edilmemesi uygun iken, kimisine mutlak bir müdehale gerekir. Çünkü bu bunalımın en ağırı, insanın hayatı tamamen anlamsızlaştırdığı andan ibarettir. Peki nedir bu ?
Hayatın anlamsızlaşması demek varlığınızın bir anlam ifade etmediğini anlamış olmanız demektir. Aslında bir gerçektir aynı zamanda. Bunu farkeden ve bu gerçekle yaşayan insanlar hayatın gerçeğini kavramış insanlardır. Ve geneldede zaten bu dünyada daha fazla kalmayı tercih etmezler.
Ama bizim konumuz elbet bu nokta değil. Çünkü o nokta bence girilmemesi gereken çok derin bir nokta. Biz arada şifayı kapabilecek olan duygularımız hakkında konuşuyoruz bugün. Yani aslında duyguların o ağırlığı arada şifayı kapmış olacağı gibi , bazende yakın gelecekte olacak olan bazı kötü olayların habercisi de olabilir.. Bir sinyal görevi edinirler. Duymuşsunuzdur çoğu kez :
"İçimde bir sıkıntı var, hayır olsun" cümlesini, değil mi?
Sizi olacak olana hazırlamaktadırlar aslında. Bunalım dediğimiz şeyin kısa sürelisi buna tekamül edebilmektedir.
Şu an anlıyorumki, duygularımız hastalandığında onu her şekilde dinlemek gerekir.
Kulak vermek gerekir. Nitekim hasta halinde bile bir kalkan vazifesi alabilmektedir.
Ama bunalımın hafifi insana iyi gelir düşüncesindeyim. Çünkü bazı nedenleri sorgulamak için o küçük esintilerde uçuşmak lazım gelir. Bırakın o hafif bunalım rüzgarlarınız essin; çare aramaya çalışmayın. Duygularınız şifasını bulduğunda bağışıklığı artsın diye biraz kendi haline bırakın. İyileşmesi için yüklenmeyin..
Arada bir hayır olsun demeyi bilin..
sevgiler
ö.N