Pazartesi, Ocak 27

Eskisi Gibi

Bir sosyal ağ sitesinden yıllar önce herşeyimi paylaştığım dostumun sevgilisine rastladım. Yüz hafızam oldukça yüksektir. Ve o iletişim ağlarında kullanılan minicik kareden hemen almıştım yüzünü çocuğun.  Ne günlerdi ama!  Üniversite yıllarımdı.. Bak yine canlandılar gözümün önünde.
Okul bitip çalışma hayatına atıldıktan sonra üniversitedeki gibi boş zaman yakalayamıyorsun. 
Tabi bu durum bir çok şeyi etkiliyor. Paylaşımlar azalmaya başlıyor. Beklentiler farklılaşıyor. Bakışaçıları değişiyor. Hayatınızın önem sıraları alt üst oluyor.
Önem verdiğiniz kişiler yer değiştiriyor.
Biz de herkes gibi böyle bir süreçten geçtik dostumla elbet..
Neyse sosyal ağında karşılaştığım eski sevgilisini ağıma ekledim, ve msj gönderdim arkadaşıma nasıl ulaşabilirim hala bir bağlantın var mı diye. Mesajı gönderince bir duraksadım. Ne yapmıştım ben???  Ya çocuk evliyse.. Ya eşiyle birlikte ortak kullanıyorlarsa ağı (böyle örnekler var,sakın saçmalama demeyin)  Gönderdiğime bin pişman oldum. Tıpkı Cem Yılmaz'ın belirttiği gibi :
"Gece yarısında mesajı yazarsın kıza.. -Özledim-  Döşersin sms'i, duygular  adeta şelale...
Gidersin telefon fihristine R..R..Rana..R..R   Hooooop  tak sms yanlışlıkla Ramazan'a gidiverir!!  Hasss...tir!!!  Akar içine sıcak bir telaş, bir kuş olmak istrersin adeta. O havalanan zarf varya işte onu yakalamak istersin kuş olupta!"
Bende buna benzer ama farklı bir telaş içine girmiştim işte. Neyse artık yapacak birşey yok deyip çocuğun bir hayatı varsa o hayatı mahvetme ihtimalinin sancısıyla kıvranarak kaderime razı olmaya karar verdim. Bir zaman sonra bir mesaj geldi. Kankimin numarasını vermişti.Ve hatta beni yıllar sonra "gördüğüne" sevinmiş olduğunu belirtmişti mesajında.
Telefon numarası bana, ben numaraya öylece bir süre bakakaldım. Arasam mı demeye kalmadan telefon elimdeydi bile. Üçüncü aramada trak diye açıldı telefon. Aynı tanıdık ses.. Aynı tanıdık konuşma biçimi.. Kendimi tanıttığımda yaşadığı şaşkınlığın çığlığı odanın diğer ucundan duyulmaktaydı. Ve işte o an 10 sene önce bıraktığın yerden devam edince anlıyorsun bazı dostlukların asla zaman kavramına yenilmediğini. Hala diri.. Hala taze.. Hala orada.. Hala var..
Hala Senle.. Nasıl özlemişim! Hemen mevcut durum bilgisi paylaşıldı kısaca.. Hemen mevcut güncel resimler gönderildi birbirine.. Bir on sene önceki diaoloğa gitmiş olmak o kadar ilginçtiki !
Bazı ilişkiler vardır temelini iyi kurarsın, ara versende geri dönüş yapılması kolay olur. Ben bu konuda oldukça şanslı biriyim. Ve bu aralar nedense eskiden sağlam kurulmuş ve yaşamın uğraşlarından ertelemek durumunda kaldığım dostluklara geri dönüş modundayım. Özlüyorum eski dostlarımı. Onları yeniden yakalamak istiyorum. Onları yeniden yaşamak istiyorum.  Çünkü onların kalitesini şimdi daha net görebiliyorum. Onların değerini bu yaşımda daha iyi anlayabiliyorum.
Artık ilişkilerin ve iletişimlerin sığ olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Çok çabuk tüketen bir toplum olduğumuz için hayatlarımızın içinde var olan insanları da çok çabuk tüketiyoruz, hatta tüketmekten ziyade harcıyoruz.  Nesillerin dostluk anlayışları da farklılık gösteriyor. Bunu çok net görebiliyorum.
Beş parmağı geçmeyen dostluklarım sayesinde ben benim. Onlara sahip olduğum için hem şanslıyım hemde mutluyum.
İyi ki varsınız!!  İyiki benimlesiniz!!

Sizi seviyorum

sevgiler
ö.N


Pazartesi, Ocak 20

İnsan

"Dünya soğuk bir yer" dedi anne buz pistinde düşen ve elini inciten kızına. İki yakasından tuttuğu gibi kaldırıverdi o incecik bedenini yerden yukarıya. Bilemedi ne yapacağını kız, anlayamadı annesinin ne demek istediğini. Biraz ağlamaklı biraz öfkeli baktı yüzüne. Ağlamayı kesti, arkasını döndü ve kaymaya başladı..
Baba kızının saçlarını okşardı geceleri onu uyutmaya çalıştığında. O gecede saçlarını okşadı yine; adeta bir meleğe benzetti kızını. Üstünü hafifçe örtmek istedi. Kızının alçılı kolunu fazla kımıldatmadan yorganı üzerine örtmeye gayret etti... Ve eşinin o günkü dikkatsizliğine kendince öfkelendi.

Ne zordur bir insan büyütmek.. 

Ben "insan" diyorum, başkaları "benim çocuğum" diyor.  Ben "birey" diyorum, başkaları "bizim velet" diyor. Ben "emanet" diyorum, başkaları "bana ait" diyor.

Bana göre çocuklar daha ilk yaşlarında kendi varlıklarını tamamen ortaya koymaktadır. Kendilerini ifade edebilme yetileri vardır çünkü. Neyi isteyip istemediklerini anlatabilmektedirler.  Kendi iradeleri ile karar verme ve eyleme geçme nitelikleri oluşmaya başlamıştır. Fikir geliştirme olgusunu ileride kazanacaklarını düşünürsek, artık onlar çoktan birer KÜÇÜK İNSAN'dır.  Halk arasında ÇOCUK olarak adlandırılan bu küçük insan toplulukları, yetişkin diye tabir ettiğimiz kitlelerin "malıymış" (!) gibi algılandıkları için fazla mercek altına yatırılmazlar. Çünkü söz sahibi olarak tanımlanmazlar genelde. Henüz onlar adına karar veren SAHİPLERİ mevcuttur.
Ve sahiplenme olgusu hiç bitmez!
Sırf bu olgudan dolayı doğar tüm nesil çatışmaları :
E:  "Benim çocuğumsun ; yemiyorum yediriyorum içmiyorum içiriyorum. Ben ne dersem o olacak."
Ç : "Bende bir "insanım"!  Benimde bir hayatım var ve olacak!  Artık karışma bana!!"
Hatırladınız mı bu cümleleri??
Bu veya buna benzer birçok dialoglar geçmiştir hayatlarımızın bir köşesinden. Ve önümüzdeki yaşamımızda buna benzer birçok dialogta olacak.  Aşırı koruma - sahiplenme, ilişkileri yıpratır bilirsiniz. Genelde bunu yetişkin ilişkilerinde söyleriz, sanki sadece hayatımızın o kısmı için geçerliymiş gibi.
Oysa bütün bu çatışmalara bir son verilebilir. .. Nasıl mı?
Bir an için o küçük insanların birer EMANET olduğunu düşünelim.
Emanet nedir ?
EMANET : Birine geçici olarak bırakılan ve teslim alınan, kişice korunması gereken eşya, kimse..
Yaşam size bir insan verir, emanet eder. O küçük insanı yaşam için koruyasınız diye. Ona yaşama dair birçok dipnot veresiniz diye. Ona yaşama hazırlamak üzere rehberlik edesiniz diye. Peki rehberlik nedir ?
REHBERLİK : Bireyin kendini gerçekleştirmesi için verilen destek...
Yaşam için doğru yoğrulması adına rehberlik edesiniz diye. Onu yaşamın testlerine hazırlayasınız diye. Onu bir insan olarak hazırlayasınız diye.Yaşam ile buluşmasını gerçekleştirdiğinde %80 hazırlıklı olsun diye.

Ta ki yaşamın birgün ona birer EMANET verdiği gün gelene dek onun yanında yaşamı temsil edebiliniz diye..

Biraz görev mizaçlı bir bakışaçısı olabilir bu bahsettiğim. Ancak bu şekilde bakılınca olaya duyguları fazlaca karıştırmıyorsunuz.  Yapmanız gerekenlere salt konsantre olabiliyor, kaygılarınızı bertaraf edebiliyorsunuz. Bu süreçte neyi ne kadar ve nasıl aktarmalıyım ki doğru bir insan olsun düşüncesi ile hareket ediyor, bunun için sürekli araştırmaya yöneliyorsunuz. Kah doğrular kah yanlışlar farkında olmadan aktarılmış oluyor o küçük insanlara.
Doğru olan tek şey ise sevgi. Sorgusuz sualsiz, karşılıksız. Sevgi ile yoğrulan insan, sevgisini paylaşmayı bilir ve en ufak sevgi kırıntısını bile farkedebilecek bir algıyı da beraberinde getirir.

Şu kadarını söylemeden geçemeyeceğim. Bu bakışaçısını sırf kendi egolarımızı tatmin etmek üzere yetiştirilmiş nesillere tercih ederim. Birer birey - insan'dan ziyade kendi soyumuzu devam ettirmek olgusuna kitlenerek büyütüyoruz çocukları.

Ne zordur bir insanı emanet almak, ona rehberlik etmek...

İnsan büyütmeyi çözdüğümü falan sanmayın sakın!   Haşa..  Ben bu konuda sadece kendi tezimi hazırladığımı söyleyebilirim. Kimseyi kınadığım yok.  Kimseyi küçümsememde.
Beni tanıyanlarda yakından uzaktan alınmasın.

Bir zamanlar ben bir emanettim. Ve emanet edildiğim kişi va zamanlara ait (ki bu durum hemen hemen toplumumuzun her kesiminde mevcut olan bir durum)  sahip olduğum detaylar ile birlikte
bana emanet edilene nasıl rehberlik ettiğim ve edeceğim ile alakalı.

sevgiler
ö.N









Pazartesi, Ocak 6

Basit

Basit yaşayacaksın.
Mesela susayınca su içecek kadar basit.

İki harekette giyiniverecek
İki harekette soyunuvereceksin
Kısacık olacak uyanman
ve yola çıkman arasında geçen süre;
kısacık olacak

El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak
en değerli kağıdın;
hep yanında taşıdığın,
atmaya kıyamadığın.

Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;
bakışların bile anlatabilecek kendini.

Beklentilerin basit olacak.
Kaf Dağı'nın önünde bekleyecek mutluluklar.
Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;
ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana
en ucuz aşk romanını.

Bir kaşarlı tost olacak aradığın
nasıl oturacağını bilemediğin sofrada ;
parmakların olacak en kıymetli çatalın.

"Bilmiyorum" diyebileceksin bilmediğinde
ve çok normal olacak onu da bilmeyişin.
Tek dereden su getirmen yetecek,
bir "istemiyorum" diyebilmeye.

Ne durduğu farketmeyecek abanın altında.

Basit yaşayacaksın, basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi

Basit..