Daha kapısından içeriye girerken, o mis gibi eski kitap kokusu insanın başını döndürüyordu..
Uzun zaman olmuştu buraya gelmeyeli.. Ne çok severdim üniversitedeyken böyle kitapları incelemeyi koklamayı; hatta ellerimin arasına alıp o kitapları kimlerin ellemiş olabileceğini hayal etmeyi. Kimlerin kütüphanesinde bulunmuş olabileceklerini; kimlerin beyninde o cümlelerin o hikayelerin canlanıp birer filme dönüştüklerini yada kitapların açısından baktığımızda onların nelere şahit olduklarını.
Nasıl bir gizem/-di bilinmez.
İçeriye doğru, yani daha derinlere ilerledikçe sağım solum ayrı bir dünya gibiydi sanki. Her köşede bir kahraman gizlenmişti adeta. Her köşede ayrı bir hikaye vardı anlatılmayı bekleyen. Yeni kitaplarla eski kitaplar kaynaşmışlardı sanki, eski köye yeni adet getiriliyormuşcasına. Yada birbirlerine sırtlarını dönmüşlerdi bir daha asla muhattap olmayalım diyormuşcasına. O kadar kalabalıktıki içerisi. Okul kitapları satın alan anne-babalardan tutunda, öylesine gezmeye gelmiş ergenlere kadar herkes oradaydı. Kimisi en popüler romanları soruyordu; kimisi 3-5 liraya satılmaya mahkum edilmiş kimsenin ilgilenmeyeceği bir köşeye atılmış olan eski kitapların başında dalgasını geçiyordu.
Kimi kitaplar öylesine üst üste istiflenmiş bir halde zamanını tüketirken, kimileri biri gelsede beni satın alsa diyormuşcasına boyunlarını bükmuştü. O kalabalığı yararak ilerledim. Başladım ağır kokulu bir dükkanda kitapların sayfalarını çevirmeye. Her bir kitapta ayrı bir ben buluyordum adeta..
Bazısında bir korsan, diğerinde ise dünyayı keşfeden bir kaşif.. Kah dünyanın gezegenlerine doğru çıkıyordum. Kah bir aşk'a yelken açmıştım çoktan. Kimi sayfalarda ise geçmişten bir makas alıyordum bir şiir ile.. Bir diğerinde ise feleğin çemberinden geçen biri olarak anasını ağlatıyordum dünyanın.
Ama tuhaf bir his kaplamıştı içimi. Sanki kitaplar tarafından gözlemleniyordum. Adeta elime hangi kitabı alacağım konusunda bakışlarıyla bir baskı yaratıyorlardı. Bir daralmıştım sanki.. Ve kendimi bir anda dışarda buluvermiştim. Bilinçsizce kalabalığın arasında ilerlemeye başladım. Derken bir anda bir genç delikanlı gözüme ilişti. Arkası, sağı-solu kitaplarla donanmıştı. Ama işin ilginci ise çocuk sandalyede oturmuş öylece karşıyı izliyordu. Karşıda ne var bu kadar pür dikkat izlenecek diye merak ettim, ve onun baktığı yöne baktım.. Kitaplar!
Bir süre dibimdeki kitaplarla ilgileniyormuş gibi yapıp, onu izlemeye koyuldum. Kımıldamıyordu hiç. O kalabalığın içinde ama yalnız.. Öylece oturuyordu dükkanın içinde,bir sandalyede. İki elini bacağının arasına sıkıştırmış, soğuktan büzüşmüş, sinema izler gibi uzun uzun kitaplara bakıyordu. Yaklaşık bir 15 dk kadar o, kitapları; ben ise onu seyretmiştim. Dayanamadım.. Onun bulunduğu dükkana doğru yürümeye başladım. Beni görmüyordu, çünkü ona yan taraftan yaklaşıyordum. Ama hissedebilirdi tabii. Ancak hiç bozmadı kendini.
Dükkan eski ahşaptan yapılmıştı. İçerde hiçbir şey yoktu; 3 tarafı tavana kadar eski kitaplarla dolu küçük bir dükkandı sadece. Ve tam ortasında da o,bir sandalyede. Kitaplara bakmaya başladım..Ama çocuk hala oturuyordu. Bir o regal bir bu duvar. Yavaş yavaş sinir olmaya başlamıştım. Dalga geçer gibi neydi bu!? Bir müşteriyi tınlamamak?!? Tam döndüm ağzımı açıp çemkireceğim, içeri bir amca girdi telaşlı telaşlı. Hoşgeldiniz dedi. Bana nasıl yardım edebileceğini sordu. Aradığım özel bir kitap olup olmadığınıda. Şaşkınlıktan toparlanamadım. Arkası bana dönük vaziyette oturan delikanlıya takılıp kalmıştım. Çünkü hala kımıldamıyordu.
Amca anlamsızca ona baktığımı görünce "O benim en küçük oğlumdur ; adı Şehri." dedi.
"Onun neyi var?" diye sordum.
O da istemsizce anlatmaya başladı.
"O 17 yaşında.. Biraz rahatsız.. Psikolojik diyor doktorlar.. Konuşmaz.. Yani o konuşmuyor. Sadece tespih çeker ve burda böylece oturur."
Amca anlamsızca ona baktığımı görünce "O benim en küçük oğlumdur ; adı Şehri." dedi.
"Onun neyi var?" diye sordum.
O da istemsizce anlatmaya başladı.
"O 17 yaşında.. Biraz rahatsız.. Psikolojik diyor doktorlar.. Konuşmaz.. Yani o konuşmuyor. Sadece tespih çeker ve burda böylece oturur."
Anlayamamıştım. Nasıl bir rahatsızlıktı? Neden konuşmamayı tercih ediyordu? Hiçmi iletişim kurmuyordu? Nasıl yaşıyordu?..
Yaşamak demek konuşmak demekti.. Konuşmadan yaşayabilir miydi insan?!? Aklıma birden Şener Şen'in 1996 yılında oynadığı filmi geldi; Eşkıya. Orada da sevdiği kadın Keje'de böyle konuşmuyordu..
Yaşamak demek konuşmak demekti.. Konuşmadan yaşayabilir miydi insan?!? Aklıma birden Şener Şen'in 1996 yılında oynadığı filmi geldi; Eşkıya. Orada da sevdiği kadın Keje'de böyle konuşmuyordu..
O kadar sorum vardıki, kafam da sıralamaya koyamadım bir an.
Tam noldu diye soracakken , amca oğluna bakarak anlatmaya koyuldu yeniden.
"Benim 3 oğlum var hanım kızım. En büyük oğlum kaptan. Uzun mesafe kaptanı. Uzaklara bir gider, aylarca görmeyiz yüzünü. Ortanca oğlum sizlere ömür.. 4 yıl önce askerden izine gelmişti; bende grip olmuşum, dükkana bakacak halde değilim o sıra. Kerim ve Şehri beni idare ediyorlardı. Derken bir akşam bizimkiler dükkanı kapatmaya geç kalmışlar; herkes kapatmış bunlar en sona kalmış. Pasaj kapanacak artık, alelacele toparlanırlarken birkaç sarhoş serseri girmiş pasaja. Yaverimiz vardır burda, pasaja göz kulak olur, onla dalaşmaya başlamışlar girersin giremezsin diye. Kerim'de dahil olmuş,eh delikanlı elbet! Birazda tezcanlıydı rahmetlim! O karkaşa arasında Şehri'yi de tartaklamak istemişler. Kerim dayanamamış, o an kopmuş, ve dalmış bunlara! Ama nafile.. 3-4 kişilermiş.. Kerim hepsine yetememiş. Yaver polisi aramaya gittiğinde kaşla göz arasında olup bitivermiş herşey!! O serseriler oğlum Kerim'i, Şehri'nin gözleri önünde bıçaklamışlar!!!!!
Şehri'nin önünde yani tam dükkanın önünde olmuş hadise... Şehri korkusundan dükkana kaçıp, kendini içeri kitlemiş. Ve abisinin öldürülüşünü izlemek durumunda kalmış... O günden beri konuşturamadık! 13 yaşındaydı, hastaneye yatırdık olmadı, doktorlara götürdük olmadı, en büyük oğlum yurtdışına götürdü baktırdı olmadı. Şehri konuşmadı..konuşmuyor."
Gözlerimden akan yaşlar artık sanki o gencin baktığı yerde gerçekleşenleri net görebiliyordu. Ne büyük acıydı.. Ne büyük travma.
İnsanların hayatı pamuk ipliğine bağlı der babam. Doğru.. Bir akşamda, belki yarım saat içinde bir hayat baştan aşağı yeniden yazılmıştı. Şehri'nin hikayesiydi bu. Ve nice Şehri'ler vardı bu hayatta..
Pamuk ipliğine bağlı hayatlarımızda her an hayatımız yeniden baştan yazılabilir. Herşeyin keyfine varmak, anın tadını çıkarmak lazım. Sevdiklerimize, bize değer katanlara sımsıkı sarılmak gerekir.
Çünkü her an her şey çok geç olabilir...
Ve belki bazen hayata fazla cengaver davranmamalı; "korkak" davranmakta aptallık sayılmamalı..
sevgiler
ö.N
İnsanların hayatı pamuk ipliğine bağlı der babam. Doğru.. Bir akşamda, belki yarım saat içinde bir hayat baştan aşağı yeniden yazılmıştı. Şehri'nin hikayesiydi bu. Ve nice Şehri'ler vardı bu hayatta..
Pamuk ipliğine bağlı hayatlarımızda her an hayatımız yeniden baştan yazılabilir. Herşeyin keyfine varmak, anın tadını çıkarmak lazım. Sevdiklerimize, bize değer katanlara sımsıkı sarılmak gerekir.
Çünkü her an her şey çok geç olabilir...
Ve belki bazen hayata fazla cengaver davranmamalı; "korkak" davranmakta aptallık sayılmamalı..
sevgiler
ö.N