Oyunculuk gerçek bir meziyet bence.
Herkes o rolün içine girip o karakteri senaryoyu yazan kşinin beynindeki ve kalemindeki gibi aynısını hakkını vererek yaşatamaz. İyi bir oyuncu bana göre oradaki mevcut duyguyu izleyiciye gerçekten hissettirendir, geçirendir. Düşünsenize bazen ağlamaklı bile oluyoruz.. Demekki duygu geçmeyi bırakmış, şöyle içimize işlemiş ilmek ilmek!
Bir dizi yada film izlerken, orada birde duyguyu geçirmekle kalmayıp, kendileri o duygu içine girmiş insanlar / oyuncular var.. Bu ara pek bir duyar olduk magazinde yer alan "dizi aşklarını".
Düşünsenize, 8-10 saate varıyor set çalışmaları. İşleri ise senaryodaki karakterin kimlik yazılımını kendilerinde kurmak ve bunu sanki o imişcesine aktarmak. Ve sette bunlardan en az 10 kişi var.
Bu insanlar senaryo gereği aşık oluyor, acı çekiyor, nefret ediyor, öfke duyuyor..
Peki ya AŞK napıyor ??
Açıkçası aklım hem alıyor hem almıyor. Yani bu insanların bu duyguları "sürekli" sette yaşatmaları, sonrasında birbirlerine aşık olmaları son derece doğal geliyor bana. İşinizin gereği o kişiye aşık olma rolü, sizde bir süre sonra oto-psikolojik olarak o duyguları yaşamanıza neden olabilecektir herhalde. Aşk'ın önce beyinde başladığını varsayarsak eğer tabii. Ama kanımca olay sadece oto-psikoloji değil, bir parçada özel zamanda birbirini tanıma ve etkilenme mevzuları galiba. :)
Aklımın almadığı bölümü merak ediyorsunuz değil mi?
Anlatayım :
Misal son 6 senede 2 dizi yapsanız, ve bu dizilerde muhtemel aşk rolünde olsanız, ve araya çelişkili ilişkiler falanda katsak, nereden baksanız en az yeni 3-5 insan demek. Ve bu insanlara karşı oto-psikoloji devreye girse, ohoooo kaosun tamda sevdiği yer ve zamanlar!
Yani keşke imkanım olsada röportaj yapma şansını yakalasam o kişilerle, gerçekten merak içindeyim.
Eğer olurya bu yazımı okuyan oyuncu arkadaşlarım olursa, bir kahvenin kırk yıl hatırı var deyip, sorularımı sorabilirim.. Kahveler benden :)
Aslında burda benim tam takıldığım nokta ; duygular. Nasıl oluyorda filizleniyor? Yada tam tersi filizlenmiyor? Yani o geçişler..
Fakat bazen, söylemeden geçemeyeceğim, birbirine yakışan çiftler çıkmıyor değil bu alemden. Gerçekten birbirlerinden hoşlandıklarını anlıyorsun. Dizinin içinde yaşanması gereken duyguların ötesinde bir enerji akıyor; hissedebiliyorsun. Normal şartlarda "dizici" bir kimse değilim, ama birkaç defa o duyguyu yakaladığım dizide, o duyguları iliklerime kadar yaşadığım bölümlerde takılıp kalmışlığım vardır. Sonrasında gözlerdeki o pırıltı kayboluyor, göremiyorsun. Belli oluyor hemen alışmışlıklar devreye girmiş.. İşin sihri kaçmış, olağanlığa bırakmış kendini ilişki, AŞK.
Gerçi bu olağanlık-sıradanlık-rutinlik her ilişkide yok mudur ki.. bende laf ettim bal kabağı ..
O rolleri oynayan sanat camiasından genç arkadaşların hışmına uğramadan konuyu kestirmeden bitiriyorum !
sevgiler
ö.N