Pazartesi, Ekim 28

Üçgen

İnsanın ne istediğini bilmesi gerekir denir çoğu zaman...
Hayat ve içindekiler, her zaman kendimize fokuslanmamızı; bildiklerimizle öğrendiklerimizi gelecek için doğru yoğurmamızı, alınan tüm kararlarda istikrarımızı korumamızı isterler bizden. 
Bizlerde herşey tıkır tıkır işlesin, hiç kaygı - mutsuzluk - huzursuzluk - bilinmezlik yaşamayalım isteriz. Hatta elimizden gelse kararlarımızın bile kendi kendini bulmalarını ve hayatımıza kendiliğinden entegre olmalarını bekleriz.
Beklentilerimiz ile konfor alanı dışındaki herşeyin beklentisi uyuşmadığında, hele birde buna hayatın beklentisi eklenince işler hepten karışır. Bu üçlünün birarada mevcut olmasının yanısıra, bir gelin-kaynana-görümce bütünlemesindeki "anlaşıyoruz" ruhunu vermek zorunda bırakılırlar.
Çok basit gibi görünen tüm bileşenleriniz birdenbire çözülemeyen bir bilmeceye dönüşür. Daha önce "kesin" diye baktığınız herşey birdenbire "acaba mı?" oluverir. Sakin akan bir nehir gibi ilerleyen herşey birdenbire çalkalanır; yönünün neresi olacağı kestirilemeyen bir hale bürünüverir.
Stratejik planlarınızı altüst eden faktörler çıkıverir.
 
.. kısacası, hayat ve içindekiler sizi rahat bırakmayabilir.
 
Hayatım boyunca (bende dahil) bu durumun içinde olanlarla karşılaştım. Ve karşılaşmaya devam ediyorum veya birinin karşılaşmasına vesile oluyorum.
İşte tam bu noktada dikkatli olmanın çok önemli olduğunu düşünenlerdenim. Çünkü bilinmezlikle dolaşan insanların bir fikir & bir paylaşım almak istemeleri halinde, yapılan her yorumun / fikrin o kişinin düzensiz giden hayatını düzene sokabileceği gibi; tamamen karıştırabileceğininde farkında olmak gerekir. Kişinin hayatını hangi yönde etkilediğiniz sorusu ortaya çıkacaktır.
Bu sorunun cevabını her şekilde vermeye hazırlıklı olmalısınız..
 
Ancak fikir danışan insanlarında kendilerince birer  kusur taşıdıklarını söylemeliyim. Zaman zaman fikir danışan zaman zamanda fikir danışılan olmuşumdur tıpkı hepimizin olduğu gibi. Ve ince detayları bilirim. Fikir danışan insan; karışık insandır. Hem bir fikri olan hemde hiçbir fikre sahip olmamayı aynı anda becerebilen nadirlerdendir. Bu durumda, fikrine ihtiyaç duyulan kişinin durumu iyi analiz edebilmesi, gerçekten empatiyi iyi kurabilmesi gerekmektedir. Anlatılanların sadece anlatan kişi tarafınca olduğunu, o olayın gerçekleşmesindeki diğer/-lerinin tarafınıda hayal etmesi gerektiğini bilmelidir. Bakışaçılarının olasılıklarını ince ince hesaplayabilmelidir.
Ancak bunu yapmak çok kolay değildir.  Çünkü psikolojik olarak yaşanmışlıklarımızdan kazandığımız deneyimlerin sonucunda değerlendirme yaparız ve fikre ihtiyaç duyan kişiye o yönde yardımcı olmaya çalışırız. Ama bunu ne kadar yapabiliriz tartışılır..
 
Bazen sadece dinlemek, paylaşmışlıklardan daha fazlasını getirebilir. (Tecrübe..) 
Bazen sözcükler dile gelirken, insanın kendisini nötr görmesini sağlayacak kadar data verebilir.
Bazen sessizlikte bir hakimiyettir. Hiçbirşey yapmamanın gölgesinde dinlenmenizi sağlar.
 
Asıl olan ise fikir danışan insanın gerçektenmi yoksa öylesinemi fikir danıştığı algısının kişi tarafından iyi yapılabiliyor olmasıdır. Çünkü bazen kendi düşüncesinin / hislerinin yüksek sesle tasdik edilmesini bekler. Yada zıt fikirler ile onu konu dışına çekmesini talep eder kendince. Ama asla gerçekten bir payda çıkarmak için değildir. Oysa bazen fikirlerden ortak bir payda çıkarmak ve buna göre önlem alarak ilerlemek işinizi çok kolaylaştırabilir. En azından bir parça efor tasarrufu sağlamış olursunuz.
 
Bunca fikir beyanından sonra insanın herzaman ne istediğini net olarak bilmediğinin bilincinde olduğumun altını çizmeme gerek yok sanırım. Eğer bu üçgen içinde ne istediğimizi net çözmüş olsaydık zaten  insanlık olarak yaşam kulvarında bir level atlamış olurduk.
Ki buda bazı şeyleri pek bir anlamsızlaştırırdı.
Bu üçgen biz yaşadıkça daimi olacak.
İnsan - İçindekiler - Yaşam bütünü içinde en azından fikir alıp - verebileceğimiz birilerimiz mevcut. Bunada şükür..
 
sevgiler
ö.N
 
 

Pazartesi, Ekim 21

İnsana Dair Tek Hece

Aşk insanı hem üzer hem mutlu eder.
Olduğu zaman lanetler okutur kimi zaman, olmadığında hasretle yanar insan, yollara baktırır.
Kimi zaman beyaz atlı prens beklenir günlerce,aylarca,yıllarca.
Kimi zaman ise yanındakinin aslında o beklediği olduğunu sonradan öğrenir.
Hiçbirşeyi düşünesi gelmez insanın aşk yanında olduğu zaman. Sanırsınki asla seni bırakmayacak. Sonra ansızın bir bakmışsınki bırakıp gitmiş, artık yanında değil.
Koyar adama, kandırılmış hissedersin.
Keskin kenarları vardır, onunla uğraşırken kesersin bir yanını, ama fazla yakmaz canını ilk başlarda.
Sonra sonra inceden bir sızıyla başlar acısı, nerem kesildiki diye aramaya koyulursun sızının yerini.
Bulduğunda bilemezsin neyle tedavi edeceğini. Önce bir sapıtırsın , elin ayağına dolaşır.
Sonra kabullenme sürecine girersin ve en sonunda kendi kendine kabuk bağlasın diye salıverirsin o sızıyı ve kesiği.
Aşk bu.. her türlü sıfatı olan ve tek kelimede vücut bulan.
Tek kelime.
Kimine göre bir sevgilidir, yardır. Heyecanı hissettirendir. Damarlarında akan kanın pompalanmasını sağlayandır sanki. Herşeye gözünün kör olmasıdır ; kimseleri sallamadığındır o. Dünya bir yana o bir yana dediğindir aşkın açıklaması bazen.  Kaprislerin, iniş-çıkışların adıdır çoğu kez. Pervasızca herşeyin harcandığı, hoyratca tüketildiği bir dünyadır. Ama umrunda olmadığır o, herşeye rağmen dediğindir sığındığındır aşk.
Kimine göre ise bir sevgidir, bir şükürdür. Huzuru hissettirendir. Hayatın içinde dinginliği sağlayan tek dengedir sana göre aşk olan. Herhangi bir durumda güvendiğin isimdir. Tek kalsanda bu dünyada yanında olacağından emin olduğundur. Senin dünyanda bir parçadır.  Onsuz olur ama olmasını istemediğindir. Senin varettiğin tercihindir. Doğru olandır. Kötü günler için kenarında mutlak sana bir gıdım aşk saklayandır.
Kimine göre karşılıksız olandır aşk, beklentisiz olandır. Verdiğin kadarı kadar fazlasını da yaşadığındır. Hep iyi olsun istediğindir. Hayatta mutlu olduğunu bilmen yeterli olandır aşk olan.  Senin varlığını bilmesine gerek duymasada olur dediğindir. Dualarında, gözyaşlarında onun adını haz ile söylediğindir. Gözlerini kapadığında hayalini kurduğun, rüyada gördüğünde ise uyanmak istemediğindir. Kimi zaman yüzünde bir tebessüm, kimi zaman hissizliğini sağlayandır.
Kimi zaman ise kişiye göre olandır. Bazen bir çicek, bazen bir şarkı, bazen bir evlat, bazen bir hayvan, bazen bir şehir, bazen bir enstrüman, bazen bir şiir, bazen bir kitap, bazen ise tek bir bakış..
 
Aşk..
3 harfli - tek heceli. Anlamı;  insana dair olan herşey!

İnsana dair, ama insandan var olan bir duygu. 
Seni yaratan aşkla yaratmış, aşkla yoğurmuştur. Aşkın sende vuku bulmaması imkansızdır.  İnsanoğluna özgü, yaşanılası ve yaşatılası bir olgu. Ömrün biçildiği süre içerisinde aşkın her türlüsünü yaşamak farz olmuştur.  Bu farklılığın  farkındalığı ile aşka aşk katarak zenginleştirebiliriz. Eminim bilinmeyen daha çok fazla yönü, tonu, tınısı vardır aşkın.
Bir maceraymış gibi algılanmadan, sanki bir şiirmiş gibi her nakaratını yavaş yavaş oluşturmalı aşkın. Bilinçli yaşanmalı. Şuursuzca yaşandığında kaçıp gittiğinde bir daha geri gelmeyeceğinin garantisini hissetirmez aşk insana.  Nitekim elinden kaçınca anlarsın. Yalnızlığını kabullenene kadar geçen süreç sancılı geçer, canın yanar. Aşkın en sevdiği arkadaşı keşke bırakmaz peşini bir süre. Sonrası ise (bana göre) çekilmez..
 
"Kimine göre.." başlıklı paragraflardaki hallerden birindeyseniz eğer, uyanın..farkedin..
Ona göre yaşayın! 
 
Aşk'ın kıyılarına vurmak en iyisidir insana bazen; öylesine salt durmaktansa..
 
sevgiler
ö.N

Salı, Ekim 8

Güzellik parayla mı ?

Yemyeşil yosun yeşili gözler, muhteşem düzgün bir fizik.. Kumral saçlarını topuz yapmış gelişigüzel.
Şalvarını savurtarak yürüdüğü caddelerde dimdik ve hızlı adımlarla  geziniyordu. Boynundaki eski tarz köstek altın kolye ince boynunda ışıl ışıl ışıldıyor, üzüm salkımı altın küpeleride ayrı bir hava katıyordu kulaklarına. Vücuduna ayrı yakışan geniş omuzları, daha ilk dakikada belli ediyordu kendini. Sanki bir spor dalıyla uğraşıyormuş gibi atletik bir vücudu vardı.
Elinde tuttuğu bir tutam ekmeği ağzına atıverdi. Bütün gün koşturmaktan yemek yemeye fırsatı yokmuş gibi duruyordu. İstemeden gözüm takılmıştı ona kahvemi yudumlarken. Zaman zaman karşılaştıklarımdan ayrıydı bu kız.
Farklı bir güzeldi.
Daha öncede görmüştüm onu ve ilk o zaman farketmiştim o yosun yeşili gözlerini. Esmer teniyle zıtlık sağlıyordu parlak renkli gözleri.
Bir an üzülmüştüm.. Piyasada güzelim diye dolaşanlara "buyrun güzel görün" diyesim gelmişti.
Ancak tabii onlar bana bir taraflarıyla gülerdi, çünkü bu güzellik bir çekçekci çingeneydi. Çöplerden geri dönüşüm için kağıt / karton topluyordu. Yaşı muhtemel 16-17 civarlarındaydı.
Yine karşılaşmıştık işte.
Ve daha da güzelleşmişti sanki. Genç kız hatları daha bir oturmuş, daha bir alımlı hale gelmişti.
Ben kahvemi yudumlarken o, durmuş olan trafiğin içinde normal caddede yürüyormuş gibi yürüyor; o konteynırdan bu konteynıra hızla ilerliyordu.  Eli çabuktu. Keskin bakışlar ve tarama ile anında işine yarayanı/yaramayanı ayırabiliyordu.

Bir an kendimi yurtdışında, avrupada herhangi bir şehirde hayal ettim. Yurtdışında genelde erkekler tarafından icra edilen ancak işin  genel çizgisine  bakıldığında  muhteşem rahat olan işi yapıyordum: manken ajansında güzellik avcısıydım.. Elimde son modern fotoğraf makinesi ile bütün gün sokaklarda "güzel insan" arıyor, ajansın portföyünü genişletmek üzere şirketten alınmış harcırahı o kafe senin bu bar benim harcamak üzere mesai gösteriyordum.  Ve bu çingen kızda avrupa çingeneleri gibi sokakta enstrüman çalarak hayatını kazanıyor. Sokaklarda boş boş dolanırken, birden keşfettiğim bu kıza kartımı veriyorum ve bir fotoğrafını çekiyorum. Sonrasında bu gencecik insanı uluslararası bir manken yapıyorum ve hayatını değiştiriyorum.

Hayallerimden uyanmamın vakti geldiğinde kendimi  yine aynı trafikte, yine aynı insanlar kalabalığı içinde buluvermiştim.  Bir ara o kızın benim oturduğum yere doğru geldiğinin farkına vardım. Yürüyüşü o kadar ben burdayım diyorduki, etrafındaki kokoş ablalar ve kızlar bile gözlerini alamıyordu ondan. Biraz kıskançlık biraz şaşkınlıkla tepeden tırnağa süzüyorlardı onu. Bu güzelliğe bembeyaz inci gibi dişlerin eşlik ettiği bir gülüş eklenivermişti. Kafeye girdiğindeki halinden sanki oraya hergün uğrayan daimi bir müşteriymiş izlenimi anlaşılırdı.. O kadar rahat girmişti içeriye. Garsona doğru ilerledi ve karton olup olmadığını sordu. Garson normalde değil içeri girmesi cafenin önünden bile geçemesine izin  vermezdi eğer içeri giren kız bu kadar güzel olmasaydı. Belliki büyük patron yoktu ve buralar ondan sorulurdu. Sırıtarak onu arka tarafa aldı.

Güzellik çok multi-kültürel bir olgu ve bence enternasyonel de ayrıca. Dünyanın her yerinde  kapıları açıyor, ama aynı zamanda da başa bela olabiliyor. Bunu kullanmasını bilen parayı kırıyor; bilmeyende  belalı alıyor.

Ama şurası garanti ; güzellik parayla değil...