İnsanın ne istediğini bilmesi gerekir denir çoğu zaman...
Hayat ve içindekiler, her zaman kendimize fokuslanmamızı; bildiklerimizle öğrendiklerimizi gelecek için doğru yoğurmamızı, alınan tüm kararlarda istikrarımızı korumamızı isterler bizden.
Bizlerde herşey tıkır tıkır işlesin, hiç kaygı - mutsuzluk - huzursuzluk - bilinmezlik yaşamayalım isteriz. Hatta elimizden gelse kararlarımızın bile kendi kendini bulmalarını ve hayatımıza kendiliğinden entegre olmalarını bekleriz.
Beklentilerimiz ile konfor alanı dışındaki herşeyin beklentisi uyuşmadığında, hele birde buna hayatın beklentisi eklenince işler hepten karışır. Bu üçlünün birarada mevcut olmasının yanısıra, bir gelin-kaynana-görümce bütünlemesindeki "anlaşıyoruz" ruhunu vermek zorunda bırakılırlar.
Çok basit gibi görünen tüm bileşenleriniz birdenbire çözülemeyen bir bilmeceye dönüşür. Daha önce "kesin" diye baktığınız herşey birdenbire "acaba mı?" oluverir. Sakin akan bir nehir gibi ilerleyen herşey birdenbire çalkalanır; yönünün neresi olacağı kestirilemeyen bir hale bürünüverir.
Stratejik planlarınızı altüst eden faktörler çıkıverir.
.. kısacası, hayat ve içindekiler sizi rahat bırakmayabilir.
Hayatım boyunca (bende dahil) bu durumun içinde olanlarla karşılaştım. Ve karşılaşmaya devam ediyorum veya birinin karşılaşmasına vesile oluyorum.
İşte tam bu noktada dikkatli olmanın çok önemli olduğunu düşünenlerdenim. Çünkü bilinmezlikle dolaşan insanların bir fikir & bir paylaşım almak istemeleri halinde, yapılan her yorumun / fikrin o kişinin düzensiz giden hayatını düzene sokabileceği gibi; tamamen karıştırabileceğininde farkında olmak gerekir. Kişinin hayatını hangi yönde etkilediğiniz sorusu ortaya çıkacaktır.
Bu sorunun cevabını her şekilde vermeye hazırlıklı olmalısınız..
Ancak fikir danışan insanlarında kendilerince birer kusur taşıdıklarını söylemeliyim. Zaman zaman fikir danışan zaman zamanda fikir danışılan olmuşumdur tıpkı hepimizin olduğu gibi. Ve ince detayları bilirim. Fikir danışan insan; karışık insandır. Hem bir fikri olan hemde hiçbir fikre sahip olmamayı aynı anda becerebilen nadirlerdendir. Bu durumda, fikrine ihtiyaç duyulan kişinin durumu iyi analiz edebilmesi, gerçekten empatiyi iyi kurabilmesi gerekmektedir. Anlatılanların sadece anlatan kişi tarafınca olduğunu, o olayın gerçekleşmesindeki diğer/-lerinin tarafınıda hayal etmesi gerektiğini bilmelidir. Bakışaçılarının olasılıklarını ince ince hesaplayabilmelidir.
Ancak bunu yapmak çok kolay değildir. Çünkü psikolojik olarak yaşanmışlıklarımızdan kazandığımız deneyimlerin sonucunda değerlendirme yaparız ve fikre ihtiyaç duyan kişiye o yönde yardımcı olmaya çalışırız. Ama bunu ne kadar yapabiliriz tartışılır..
Bazen sadece dinlemek, paylaşmışlıklardan daha fazlasını getirebilir. (Tecrübe..)
Bazen sözcükler dile gelirken, insanın kendisini nötr görmesini sağlayacak kadar data verebilir.
Bazen sessizlikte bir hakimiyettir. Hiçbirşey yapmamanın gölgesinde dinlenmenizi sağlar.
Asıl olan ise fikir danışan insanın gerçektenmi yoksa öylesinemi fikir danıştığı algısının kişi tarafından iyi yapılabiliyor olmasıdır. Çünkü bazen kendi düşüncesinin / hislerinin yüksek sesle tasdik edilmesini bekler. Yada zıt fikirler ile onu konu dışına çekmesini talep eder kendince. Ama asla gerçekten bir payda çıkarmak için değildir. Oysa bazen fikirlerden ortak bir payda çıkarmak ve buna göre önlem alarak ilerlemek işinizi çok kolaylaştırabilir. En azından bir parça efor tasarrufu sağlamış olursunuz.
Bunca fikir beyanından sonra insanın herzaman ne istediğini net olarak bilmediğinin bilincinde olduğumun altını çizmeme gerek yok sanırım. Eğer bu üçgen içinde ne istediğimizi net çözmüş olsaydık zaten insanlık olarak yaşam kulvarında bir level atlamış olurduk.
Ki buda bazı şeyleri pek bir anlamsızlaştırırdı.
Bu üçgen biz yaşadıkça daimi olacak.
İnsan - İçindekiler - Yaşam bütünü içinde en azından fikir alıp - verebileceğimiz birilerimiz mevcut. Bunada şükür..
sevgiler
ö.N