Çarşamba, Şubat 27

Alice AŞK-ı diyarda


Şuraya her girdiğinde bir heyecan sarıyordu onu. Yanakları al al oluyor; o kelimelerin üstesinden gelen canavar kız gidiyor, yerine dizleri titrek, sesi titrek, cümlelerin öznesi-yüklemi karmaşık, konuşmayı beceremeyen kız geliveriyordu. Elini kolunu nereye koyacağını bilemez hal alıyor, gözlerini onun gözleri ile karşılaştırmamak için tüm dikkatini beynine odaklıyordu.
Daha çok yeniydi aslında bu yaşadıkları.  Bu kadar hızlı olmasına kendide mana veremiyordu.
Artık kendine de güvenemez olmuştu.
Korkuyordu.
Olacak olanlardan.. Kendinden..
Tanıyordu kendini..

Onun önünden dosyaların bulunduğu dolaba doğru ilerlerken uzaktan bir çift gözün onu takip ettiğini hissetti. Artık iyice paranoyaklaştığını düşündü. Bütün bedeni buz kesmiş, yanakları her zamanki gibi al al olmuş yangın yeri gibi yanıyordu. Kalbi, ağzından fırlayıp direk onun masasının üstünde horon tepercesine zıplayacaktı adeta. Yerler halıfleks olduğu için topuklu ayakkabılarının sesi duyulmuyordu, ama kalbi zaten yeteri kadar sesliydi. Dolabı açtı, dosyalar birdenbire "Alice Harikalar Diyarı" misali  dile gelmiş, bir karar almak üzere tartışıyorlardı sanki. Delirmek üzere olduğunu sandı. Gözlerini kapadı, derin nefes aldı. Açtığında dosyalar gayet normal yerlerinde mal mal duruyordu işte.. Sonra birden dosyalarla uğraşmayı kesti. Sağ tarafından geldiğini hissettiği karaltıyı farketti. Bir parfüm kokusu çalındı burnuna..
Yoksa?!!.. 
Tam O'mu derken..
"Pardon!?" diye bir ses duydu; ama sanki duymadı..sanki rüyada gibi havalandı herşey..sanki kalbi çoktan dışarı fırlamış horon tepmekten vazgeçmiş, roman havasında göbek atıyordu.. Dolaptaki dosyalar yine meclis havasında şu an için yorumlar yaparak tartışmaya başlamışlardı bile çoktan. Dosyaların bir bölümü onu savunurken, diğer grup onu yerden yere vuruyordu. Ama umru değildi.. Çünkü o karaltı şimdi yanında duruyordu işte. Dosyaların meclis kavgaları ile uğraşamazdı! Bilinçsizce sağ tarafındaki karaltıya doğru döndü. Bu engamenin içinde dişlerinin arasında birşey olup olmadığını düşündü nedense. Dizleri titriyordu normaldede, ama şimdi 7.0 derecesinde sallanmaktan dermanları kalmamıştı. Ayakta zor duruyordu..
"Evet?!" deyiverdi..
"Pardon, şu oem dosyasını alabilir miyim?" diyen o karaltının gözlerine baktı ilk defa bu kadar yakından. Meğer bir çift bal rengi gözleri varmış.. Uzaktan kahverengi gibi görünüyorlardı diye geçirdi içinden o leyla haliyle.
Dosyayı aldı ve karaltının kendisine uzattı. 1.85 boylu, bronz tenli, bal rengi gözlü karaltı, muhteşem bir final yaparak, bembeyaz bakımlı dişlerini göstererek koca bir teşekkür etti kendisine.
Sonra döndü gitti...
Eee bu kadar mıydı yani şimdi??  Hani merhaba, hani ben işte ne bileyim ahmet falan????
 
Tam dosyalara kızgın kızgın bakıp, kesin sesinizi diye haykıracakti ki, bir çarpma sesi ve "AAAAHH!!!"  ile irkildi. Diğer koridoru hızla dönen biri, açık halde bulunan sol dolap kapağına yapışmıştı!!!!  Ve bu sese tüm departman kafasını kaldırmıştı!  Birden bir çift bal renkli gözün bu durumu izlediğini hissetmişti!
Kapağı büyük bir telaşla kapatmıştı ki, karşısında müdürünü iki eliyle burnunu tutmuş bir vaziyette görüverdi... İşte bu sonun başlangıcıydı sanki..  Herkes gülmüş, sonrasında da tebrik etmişti bu sakarlıktan ötürü..

Gün bitmişti.. Eve doğru ilerleyecek olan servisin içerisinde topuklu ayakkabılarını çıkarmış ayaklarını ovuştururken günün muhasebesini yapıyordu kendince. Kimbilir ne aptal görünmüştü ona.. Kimbilir ne düşünmüştü hakkında.. Olacak şey değildi..  Karşısına dikilip dosya istemiş olması varlığından haberdar olduğu anlamına gelmiyordu. Departmandaki diğer 15 kızdan biriydi sadece yani. Ne üzücü diye düşündü.. İki büklüm eğilmiş, ayaklarını ovuştururken bir karaltı farketti sağ tarafında. Ya ne istiyordu bugün bu SAĞ TARAF ondan???? Bu karaltı???
..karaltı mı?
..karaltı!!?
"Pardon?" dedi bir ses..
Bu ses..
Bu koku..
Kafasını kaldırmaya cesareti yoktu.
Hayır hayır, o olmamalıydı!!
Kafasını kaldırdı ve o bal renkli gözlere baktı yine.
"Pardon, oturabilir miyim?" dedi
Kafasını evet dercesine sallayabilmişti sadece.  Doğruldu, ayakkabılarını giydi. Ağlamak istiyordu! Bu şanssızlıkta neydi bugün?!!  Bu serviste yanında oturuyordu şimdi.
Bu yol bitmez dedi kendine.. Yanımda ama tanışmıyoruz..Yanımda ama konuşmuyoruz..Yanımda ama uzak dedi, boğazı düğüm düğüm. Nasıl geçecekti şimdi zaman..
Tam bu düşüncelerle uğraşırken, "Bugünkü aksiyonun süperdi doğrusu, tebrik ederim" demişti..
Şaka mı bu??!  Allahım sana geliyorum diye haykırdı içinden!
"şey.. aslında planlı bir aksiyon değildi" dedi.
Dedi de, o an sanki aracın altında kalmış bir oto tamircisi gibiydi. Boğuk boğuk..
Tam o an telefonu çalmıştı. Hah! Bir bu eksikti!!! Allah bilir sevgilisi arıyordu; akşam ne gibi bir organizasyon yapacaklarını soracak, viyk viyk ötecekti şimdi telefonda.
Siniri bozuldu! İyice dayandı aracın camına; hatta gömüldü demek daha doğru olurdu.
Tam müzik dinlemek üzere kulaklık takmak için çantasını karıştırıyordu ki,  oğlum ile başlayan cümle ile vazgeçti bu düşüncesinden. Oğlum diye hitap ettiği kimse viyk viyk öten bir sevgili olamazdı ya!  Tarifsiz bir sevinç kapladı içini. Müzik artık çoktan başlamıştı içinde..kulaklığa gerek yoktu yani..

Perşembe, Şubat 7

Bulaşıcı

Kelimeler gelip geçicidir. Tıpkı insan hayatı gibi. Kalıcı olanı sorgulamak gerekir ise, herkesin varolduğu aile ve onların değerlerine, birlikte olduğu insanlara, sahip olduğu kişilik özelliklerine, kazanmış olduğu iş deneyimine, yediklerine, giydiklerine ve diğer tüm çemberde var olan o BEN'e göre değişecektir.
Ama değişen her ne olursa olsun,çıkan tek bir netice vardır ve herkeste aynıdır :
Kelimeler gelip geçicidir..

..en azından böyle olduğu sanılır.

Yalnız bazı durumlar vardır istisna olarak kayıtlara geçen..

Bana göre kelimeler bir insan bünyesinde;  O'nun beyninde veya kalbinde yer edinebilir. Kimi kelimeler, bir kalpte, tıpkı bir çiçeğin ortamını sevdiğinde şımarması gibi, coşarak yeşerdiği ve rengarenk çiceklerle süslendiği gibi şımarır. Hatta "kök salar". Başka bir kalbe tohumlanabilir bile. Tohumlandığı kalpten aynı etkiyle bir diğer kalbe geçebilir. Böylece o kelime o kişilerin hayatında artık bir güzellik haline gelir..Ve o kelime hep kılık değiştirir..
Ortak özellikleri ise bulaştığı insanın hayatına güzellik katması, onun kalbinin "sağlıklı" olarak atmasını sağlamaktır. Aslında kelimelerin etkilerinin sanıldığından daha fazla olduğu konusunda çalışmalar yapılmaktadır. Düşündükçe düşünce gücünün vücuda salgıladığı olumlu enerji akımı sayesinde organlar en az %10 kadar daha performans gösterir. Bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir. Keşke tüm dünya insanı birbirine hep bu güçlü kelimeleri kullansa..Acaba nasıl bir dünya olurdu???  Sürekli şımarık kalpler, sağlıklı kalpler - beyinler ..

Ama aksi durumu da mevcut bunun.

O bir kelime karşındaki insanın hayatını bir anda yıkar geçer. Tüm damarların çekilir. Akıl çalışamaz hale gelir. Ruh allak bullak olur. Tıpkı bir yerin kesildiğinde adrenalin sayesinde vücudunun ACI duyusunun etkisini ilk etapta algılatmadığı gibi, kelimenin yaratmış olduğu etki de önce anlaşılmaz. Bir yere, bir anlama konumlandırmak istersin olmaz,sığmaz! O an dünya ayrı bir genleşir.
Bu kelime sinsice seni bitirmeye başlayacaktır ilk yarattığı o garip etkiden sonra. Yavaş yavaş beynini kemirecek, ruhundan içecek, kalbinden çalacaktır enerjiyi. Kalp acı acı atacak, vücudun geri kalan organlarıda bir bir nasiplenecektir. Düşündükçe, beynin ayrı bir zonklayacaktır. Öfke ve nefretten hiç bahsetmiyorum bile..Düşüncede varolan negatif karmaşa davranışsal boyuta geçmeye hazırdır artık. Sürekli asık suratlar, birbirinin kuyusunu kazma planları, stratejik çökertme olguları, asabiyet ve saygısızlıkla dolu bir hayat bu.. Tıpkı günümüzde olduğu gibi..
Şu an içinde bulunduğumuz yaşam, daha çok kötü etkisi olan kelimelerden bulaşıcı bir dünya ve insanlık..

O zaman neden iyi olanı seçmiyoruzda kötü olanla yaşamaya devam ediyor, kötü kelimeleri dağıtıyoruz bir bir ??

Kelimelerin gücünü bir gün anlayacağız. Bundan hiç şüphem yok..
Ancak aktaracak bir kelime bulamayana kadar farkına varamayacağız sanırım..

Özetle, kelimelere dikkat !!

sevgiler
ö.N