Perşembe, Eylül 27

Konuşmaaaa

Dinlemek, oldum olası benim işim olmuştur. 
Ve öyle kolaylıkla herkesin gerçek anlamda yapabileceği bir unsurda değildir.  (normal şartlarda mütevazıyımdır, ama bu konuda olmayacağım)
Çünkü karşı tarafın anlattıklarına odaklanmak, gerekirse empati kurmak, gerekirse olayın içine derinlemesine girmek, sorun analizi yapmak, varolana çözüm bulmak, fikir sunmak, tartışmak gerekecektir. Ve bunların hepsinin aynı zamanda yapıldığını da varsayarsak hele, gerçek bir organize zeka gerektiği apaçık ortadadır. (uf siz anlayın artık zeka seviyemi)

Aslında konuşmayı seven insanların dinlemeyi fazla tercih etmedikleri, hatta genelde dinleme işlemini yapsalarda, konuşmaya odaklandıkları için işlemin yarım yamalak yapıldığı öne sürülür.
Ben konuşmayı da seviyorum, ancak bir farkla.. Ben daha çok ifade etmek olgusunu tercih edenlerdenim. Ama kimi zaman sadece konuşmayı tercih ediyorum dinlemekten çok..
Neden mi?!
Çünkü BOŞ konuşan çok insan var bu hayatta..

Peki "boş konuşmak" ne demek?  (Türk Dil Kurumunda böyle bir terim yok)

Normalde edebi yazılarda olur sanırsınız giriş-gelişme-sonuç değil mi? 
Hayır
Emin olun ki konuşma unsurunda da bu mevcut. İnsanlar zaten konu itibaren günlük yaşam içinde kısırlaşmış tüm konuları konuşma isteğinde ; dünyada olup biten tüm gereksizliklerden tutunda küçüçük birimlerin kocaman insanları olarak, gereksiz tüm dirsek savaşlarına kadar uzanıyor bu konu yelpazesi. Asıl can sıkan unsur ise, konuşurken "ben ne konuşuyorum, neden konuşuyorum" gibi olguları hiç düşünmüyor olmaları..
Yani bir insan düşünmeden nasıl konuşur örneğini özellikle 36-42 kuzey enlemi / 26-45 doğu boylamında bulunan ülkemde çok net yaşayabilir veya şahit olabilirsiniz.
Hatta daha başka bir detayı ise; BOŞ KONUŞMAK olgusu, karşısında dinleyeni / yada dinliyormuş gibi yapan diyelim daha doğru olur, müthiş etkisi altına alarak, abondene etmesidir.  Gözleriniz bazen konuşanın dişlerine, dudak yapılarına, ağız kokusuna odaklanıverir. Yada gözleriniz çok sık şekilde etraftaki diğer şeylere bakmaya başlar. İstem dışı olur herşey..Yada çok net, hayal dünyasında gezinirsiniz, içiniz geçer bir an..
Girişi olmadığı gibi konuların, bir sonucada  varmaz. Öyle saldım çayıra mevlam kayıra cümleler ile ortalıkta tükürük saça saça konuşulur.
Sizde sıkıntıdan kırmızı ile mor renk arası , bazen miğde bulantısına kadar uzanan yeşil rengi ile bütünleşirsiniz , güzide bir gökkuşağı misali.
 
Boş konuşan insanlardan uzak durmanın en kolay yolu onlar gibi boş konuşmak olacaktır, taktik misali. Ben denedim.. Çok zor ama inanın acaip işe yarıyor.
 
Karşınızdaki abondone olunca bir daha uğramıyor yanınıza.
 
BÖÖEEEEĞĞĞĞHHHHHH.. boş konuşan canavalar ordusuuuuu!!!!!!!...

:)
sevgiler
ö.N

Cuma, Eylül 21

Benjamin

Yeni  doğan  bebekleri  görünce  nedense aklıma sürekli "Benjamin Button"  filmi  gelir.  Filmde,  yaşlılıktan bebekliğe giden  bir süreci, günümüz insan hayatına uyarlayarak senaryo etmişler.
Yaşlı olarak  dünyaya gelip, bir bebek olarak hayattan göçmek..

Kendimce ürettiğim teorime göre , bu dünyaya gelmek  demek (-1)  olarak başlamak demek gibi geliyor. Sanki sonsuzluk içerisinde başka bir level'a atlama durumu sözkonusu.  Tabii buna kozmonun içindeki diğer "dünyaları" da eklemek gerekir. Sanki  (-1) ile (-70/-80)  arasındaki  zaman dilimi, bir diğer sonraki yaşamınız için referans olan kriterleri belirliyor.  Aile dediğiniz kişi veya kişiler ise, tamamen bir kılavuz görevi gören kimseler aslında.

Bebeğin dünyaya gelmesiyle geri sayım başlamış oluyor.  Dünyaya gelmeden önce başka bir dünyada başka bir süreyi tamamlamış  oluyorlar.

Filmde anlatılmak istenenler o kadar derinki, bazen bir dalıyorum, toparlanamıyorum. Tıpkı şu anda olduğu gibi. Nereden başlasamda  fikri firar ben, size anlatmak istediklerimi derleyip aktarabilsem istediğim gibi.

Bazen günlük  yaşamın  ortasında  bir an için o anı  daha önce  bir yerlerde  yaşamışım  gibi  geliyor.
Her ne kadar bilimsel  adının  dejavu  olduğunu bilsemde, hayalgücümün  bunu bir parça daha ileri  götürmesine engel  olamıyorum.

Yine teorime göre ; başka  levellarda  başka  hayatlarda  yaşamlar  yaşanıyor, bunun sonrasında da  level atlatıldığında yaşanan senaryolarda  benzerlikler  ortaya  çıkabiliyor.
Unutulan - Değiştirilmeyen  zaman dilimleri  diyorum ben buna kısaca.. Hani  halk dilinde kalemin kırıldığı anlar yani. İşte  bu anları anlamakta  sıkıntı çekiyor, "aaaa ben bunu daha önce  yaşamıştım sanki!?"  diye  kalakalıyoruz. Bu zamanın bize  garip bir oyunu aslında.. Hatta bazen bir bilimkurgu gibi ; şu anki zamanın genleşmesi ile zamanın ileri-geri yaparak bize yansıttığı bir gelişme bir diyebiliyorum ben. (bazılarınız hakkımda  endişe duyabilirler, sorun değil, ben endişe etmiyorum:))

Keşke  dejavu  her zaman  kişinin  elinde  olabilen  bir özellik olsaydı. Her an devreye sokabileceğiniz birşey..

Belki o zaman dünya daha iyi bir yer olurdu..Belki insanlar daha anlayışlı olurdu..Belki de tam tersi

..kimbilir

Kimbilir  hepimiz birer BENJAMIN olarak daimi bir DEJA VU içinde yok olup yeniden doğacağız.

Ve birgün BEn yine bu satırları yazıyor  olacağım..

sevgiler
ö.N