Pazartesi, Mayıs 28

Göç

A : "Hayırlı uğurlu olsun, ev almışsınız! Güle güle oturmak nasip etsin.  Ne tarafta ev?"
B : "Teşekkür ederim canım, amin inşallah..Ev Beylerbeyinde.. moda'nın karşısında,tepede biraz"

A: "Hani böyle dik bir bayırdan çıkıyorsun, şu dizinin çevrildiği yermi yoksa?  Neydi adı, dur bakiim...
       hah, yaprak dökümü!"
B: "Evet..o bayırda.. "

A: " Hıııı...ay...nasıl inip çıkçan o bayırları??? İşe gelip giderken bayağı zorluk çekçen dimi??
       En kötüsüde alışverişi. Bütün pazarı taşımak zorunda kalıcan..aman aman.."
B: "Napalım, idare edicez bakalım. "


Son zamanlarda sürekli karşıma çıkan bazı insan tipleri varki, onları her ne kadar görmezlikten gelsemde bir o kadar kendilerini gözüme gözüme soktuklarından dolayı kaleme almadan duramayacağımın farkına vardım.

Metrobüste giderken kulak misafiri olduğum bu diaolog beni yol boyunca meşgul etti. 2 bayanın arasında gerçekleşen bu dialog bitiminden sonra o muhabbet içeriğini sürekli kafamın içerisinde döndürdüm durdum.

Bizler, Türk halkı olarak aslında son derece meraklı bir toplumuz. 2.şahıs kişilerin hayatlarındaki olup biteni, sanki onların hayatlarında varolan bireylermiş gibi öğrenmek isteriz. Neden'lerimiz, Nasıl'larımız, hatta en çok AMA'larımız asla bitmek bilmez. Her bir detayı en ince noktasına kadar öğrenmeye çalışır, kurnazlık kategorisine girecek şekilde de ters köşe sorularla "çaktırmadan" ağzından laf alma çalışmalarıyla belli bir efor sarfederiz. Fikir beyan etmek şöyle dursun, sanki hayatlarındaki en yakın insanlarmışız gibi akıl vermelerimiz çok meşhurdur. Aslında hiç yaşamamış olduğumuz durumları, sanki onbinlerce defa yaşamışcasına büyük ustalıkla eleştirir ve yerden yere vururuz. Bu da yetmezmiş gibi, dahi fikirlerimiz vardır sunduğumuz. Böylelikle de son derece çözüm odaklı olduğumuzun "gerçek" - "samimi olmayan" imajını vermeye çalışırız. Tabi buna "kardeşim sen salaksın, düşünemiyorsun" diyede bir bakış açısı getirebiliriz. 
Ama bütün bunlar dışında beni en fazla sinirlendiren ve birde üzen bir özellik varki, o da  kıskançlığımız.  O kişi yeni ev satın almış! Onun o anda yaşadığı mutluluğu, huzuru kaçırmak ; ona göre o yaşadığı pozitif  atmosferi tüm dezavantajları sayarak çürütmek, kıskançlık değildir de nedir??
Sanki evi alan insan, işe nasıl gidip geleceğinin farkında değildir, sanki ruhunu evde bırakıp öyle çıkmıştır ev aramaya.!? Hele hele pazar konusunu dahil etmesi, bana yuh dedirtti. Herşey bitti, daha nerelerden yakalayabilirim , nasıl canını sıkabilirim mantığındaki bu yaklaşımla, biz insanların ne kadar da SIĞ olabileceğini bir kez daha anlamama neden oldu.
Bizler gerçekten bizim dışımızdaki insanların iyi olmalarını istemiyoruz. Buna katlanamıyoruz adeta.
Mümkünse bizim durumumuzdan kötü bir durumda olsun. İnsanlığın bu çiğ yönünü gördükçe kendi varlığımdan da utanır oluyorum. Bu yüzden de insanlardan arındırılmış bir dünya talebim her zaman olacak.
Bu dünyanın tüm kirli özelliklerini bünyemizde barındırır bir halde yaşıyoruz. Etrafımız insan kirliliğinden geçilmiyor. Bazen beynimde böyle olmayan insanların "insan göçünü" gerçekleştirmeleri gerektiği filmini çekiyorum. Tıpki afrika'da mevsim değişikliğinde gerçekleşen göçler gibi... Doğa bile olup biten sürecin bir döngüsünü göç ile birlikte beraber tazeliyor,yeniliyor.
Hayvanlar bile olmayan yada görünmeyen "iradelerini" , iç güdüleri ile yönebilirken, biz insanlar nefsimizi yönetmek için çaba bile sarfetmiyoruz. Nefsin vurduğu her türlü azimden bağımsız kendimizi onun kirli emellerine teslim etmiş bir şekilde etrafımıza sürekli bulaşıcı hastalıkmış gibi "kıskançlık" yayıyoruz.
Ama yinede göç gerçekleşse bile, "kıskançlık" enfeksiyonunu kapmış birileri mutlaka olacaktır. Ve bu insanlar bir şekilde sızacak, yine tüm korktuğumuz o tablo azıcık insan topluluğunda da mevcut bulacaktır.

Bu yüzden en temizi, günümüz dünyasında olabildiğince az insanla gerçek iletişimi sağlamak..
Fazla cümle telaffuz etmemek..

Beyin göçünü kendi dünyanızda gerçekleştirdiyseniz, göç ettiğiniz yerde kalın! Geri dönmeyin!!


ö.N

Salı, Mayıs 8

İlgi

Masa üstünde  4-5  adet  çiçek bulunuyor.. 2'si  aynı cinsten. Diğer kalanlar farklı cinslerden.
Tek ortak özellikleri bir o kadar güzel olmaları.

Yaşamın gerektirdiği düzende devam eden hayatları, onların bu zamanlarda "güzel" olmalarını gerektiriyor. Yani koşullar olması gerektiği düzeyde ise, öyle veya böyle rengarenk yapraklarını gün ışığına doğru açacaklar elbet.

Ben küçükken köye teyzeme giderdik ziyarete. Evinin her bir köşesinde çiçekleri bulunur onun.
Yılın hangi mevsiminde gidersek gidelim, sürekli taze görünürlerdi.  Hala daha öyledir.  Annem ve rahmetli anneannem çok kıskanırlardı onu. Aslında onu mu yoksa çiçeklerin ona bu denli şımarmasını mı tam olarak bilemiyorum. Ama sürekli ondan tiyolar alırlar, uygulamaya çalışırlar, birtürlü başarılı olamazlardı. Sonra da başarısızlıklarına bir sürü bahaneler uydururlardı, misal "onun evi çok müsait,olduğu gibi güneş alıyor" gibi. Bunu diyen annem, angar gibi bir evde yaşıyor ve evin güneş almayan hiçbir köşesi bulunmuyor :)  Yada  "Orası köy, dağ havası yarıyor çiçeklere" diyen rahmetli anneannem, avlusu olan eski cumbalı evde yaşardı çok eskiden.

Anne tarafım çok meziyetlidir. (bana göre)  Ocakta kaynayan ev reçelinin mis gibi kokusu, başka serin bir odada yere serilmiş ev tarhanasının mis gibi ekşimsi kokusu,  ateş üstünde fokurdayan kompostoların mis gibi meyvemsi kokusu, turşu olarak yapılmak üzere bekleyen taze sebzelerin mis gibi kokusu şu yaşımda hala burnumun ucunda.  Tüm kadın fertlerinin bu meziyetleri bilmesi dışında birde çiçeklerle olan meziyetin de kalıtsal olması bekleniyordu :)  Ancak bu meziyet sadece teyzemde bulunuyor.. Farkı anlamam uzun zaman almadı. Çünkü tek başıma teyzemde kaldığım zamanlarda onu gözlemleme şansım vardı.

Birgün evde kimse yoktu. Sadece teyzem ve ben... Ev kocaman bahçeli ; modern çağ değimi ile dubleks. Ben,bahçe-alt kat-üst kat şeklinde turluyorum. Ufağım o zamanlar tabii. Nerden baksanız 9-10 yaşlarında varım yinede. Bir ara kendi sesimi kesip teyzeme kulak kesildiğimde, onu birisiyle konuşuyorken duydum. Herhalde çatkapı gelip,öğlen yemeğini yiyip namazını kılıp bolca dedikodu yapan o teyzelerden biridir sandım. Sese doğru ilerledim sessizce,parmaklarımın ucunda. Gizlice kafamı uzattım odaya, bir baktım ki, teyzem çiçeklerle konuşuyordu.. Hemde ne muhabbet. Tıpkı torununu kucağına almış ona binlerce şebeklik yapan nineler gibi.. Bir yandan suluyor, diğer yandan konuşurken yapraklarını benim yanağımı okşar gibi okşuyordu..

İnsanoğlu, yaratılışından mıdır bilinmez, sürekli  yaşam döngüsü içerisinde "savaşmaya" yönelik bir kimlik içerisinde varolmaya hükmedilmiştir.  En başlangıçtan  şimdiki zamana dek, almak fiiline karşı zaafiyeti olmuştur. Her zaman HEP BANA egosu ile yaşamıştır bir şekilde. Yaşamın kendisi için varolduğunu düşünmüştür. Doğa kaynaklarının tamamını kendisi için kullanıp birde bu yetmezmiş gibi tüketimi kapitale dönüştürmüştür. Oysa insanoğlu şu noktayı hiç sorgulamıyor :
Ya bizler doğa için var edildiysek?? 

Ben yıllar sonra, teyzemi çiçeklerle o denli çoşku sevgi seli içerisinde konuşurken, onlara İLGİSİNİN tamamını adamış halini gözlemlerken, bizlerin doğa için varedildiğini anladım. İlgi denen olgu aslında bize,VERİLMEK üzere bahşedilen bir özellik.

Şu masada duran çiçeklerle (benim olmamasına rağmen) hergün konuştum, yapraklarından makas aldım, suladım. Çicekler ise bana şımardıkça şımararak tüm güzelliklerini verdiler..veriyorlar..tıpkı teyzemdeki çiçekler gibi her dem taze, her dem yeşil, her dem rengarenkler. İlgi vermenin ne denli yararlı bir şey olduğunu anlıyorum. Ben ilgimi veriyorum, onlarda bana güzelliklerini. Ben onlar için varım. Onlar ise yaşam için varlar.

Oysaki çiçekler koşulların uyumu sonrası, almadan da güzelliklerini verebiliyorlar.. İlgilerini biz insanlara yöneltebiliyorlar. Ve bunu o küçücük halleriyle oldukları yerden yapabiliyorlar.

Şimdi anlıyorum teyzemi.  Aslında ilgiyi veren çiçekler. Çünkü teyzemle ilgilendiklerinde teyzem de bir çiçek gibi tüm güzelliğini  onlarla ilgilenerek onlara geri veriyordu. Aslında doğa, insanoğlunu hep kayırmıştır kendisine iyi olsunlarda bize baksınlar diye..

Kim bilir, belkide teyzemin meziyeti bana geçmiştir.. :)

sevgiler
ö.N