Her akşam eve giderken izliyorum insanları. Herkes eve gitme telaşında.
Kimi kapısının önünü temizliyor, kimi son sigarasını tüttürürken günün en çarpıcı olayını anlatıyor, kimi iş gününün gerginliği ve yorgunluğu ile çıkışta kapı sohbeti yapıyor, kimi yüzünü yere eymiş hızlı adımlarla bir an önce kendini kalabalığın arasına karıştırmak istermişcesine hızlı yürüyor..
ve birde ben...kulağımda müziğim , insanları gözlemliyorum.
Dünya üzerinde benzer o kadar çok durum ve kişi var ki! Bu gözlemlediklerimin benzerleri belki aynı saatte Japonya'da da yaşanıyor. Yada Amerika'da da. Aynı hikayeler, farklı senaryolar.
Biz yaşıyoruz, bizden sonra gelen insanlar da dönem farkı ile yaşayacaklar.
Misal, herkes eve gitme telaşını ışınlandığı sanisede yaşayacak belki. Yada kapıda son güncel olayları paylaşanlar, artık telapati yöntemiyle iletişime geçecekler. Kapının önünü temizleyen robotları hiç yazmıyorum bile ...
Ama şurası bir gerçek ; bir kısırdöngü var. Gerek kişilerde gerekse hikayelerde..
Geçenlerde annem çok sık kullandığı bir düşünceyi yine yeniden paylaştı ; "Senin de kaderin bana çekmiş.." Zaman zaman bunu söyler kendisi, bende fazla üstüne düşünmem. Ancak bu akşam eve gelirken yaptığım gözlemlerle birlikte sanki bu cümlenin anlamını keşfetmiştim kendimce. Evet !
Bu sirkülasyon'da yazılan hikayeler dönem farkı ile kişi ve zamana göre yeniden uyarlanarak oluşuyordu/oluşturuluyordu. Dolayısıyla ben annemin yaşadıklarının / hissettiklerinin benzerini yaşıyordum..Ve diğer gördüğüm insanlarda öyle..ve bizden sonra geleceklerde öyle..
Taki dünya ve güneş sistemimiz genleşerek kendi bünyesinde çökene kadar.
Bütün bunların sonunda günün bitiminde kafamın içinde beliren şu soruya bir türlü cevap bulamadığımı gördüm : Peki, yaşamlarımızın anlamı nedir eğer kendi kendini tekrar ediyor ise ?..
Biliyorum. Bunun cevabını asla kimse hakkıyla bulamayacak. Ve bu dünyadan yok olup gidecek!
sevgiler
ö.N
Perşembe, Aralık 22
Perşembe, Aralık 8
Akdeniz Nefsi
"Bir lokma ekmekse mesele,
bir yudum su içmekse nefsi memnun eden,
bu dünyanın gösterdiği şova inanmamaktır asıl olan.
Ölmeden ölebilmeyi başarmak ise
Asıl nefsin ölüsüdür isabet olan.
Nefs... insanı hem değer kıldıran
hem de şeytanla en iyi anlaşan
Nefsinle başetmekse; asıl bilgeliktir.
Ve asıl hayat orada başlar."
diye yazmış şairin biri. Gerçekten ilginç bir konu aslında. Hiç nefsinize yenik düştüğünüz anlar, ve ardından gelen pişmanlıklarınız oldu mu? Ya da nefsinizin mantık ile boğuştuğu, ama bir türlü galip çıkamadı anlarla karşılaştınız mı?
İnsanoğlu yaşamı boyunca nefsiyle mücadele halinde olmuştur. Ben kendimce nefse, "duygu" adını verdim. Duygularım o an yaşamak / yemek / giymek / almak istediğim şeyleri emrediyor ; mantık ise sürekli muhalefet halinde : "onu yaşarsan acı çekersin" / "onu yersen şişmanlarsın" / "onu giyersen rahat etmezsin" / "para harcama bak sonra sıkışırsın". Anlık olarak duygunun peşinden gitmek, sonrasında hep haklı çıkan mantığa biraz haksızlık oluyor sanki. Ki hepimiz şu cümleleri hayatımızda birkaç kez söylemişizdir: "Keşke sevmeseydim seni" / "Keşke yemeseydim bu kadar!" / "Keşke giymeseydim, sanki beni şişman gösterdi" / Keşke almasaydım onca şey, kredi kartımı nasıl ödeyeceğim"
Duyguyu (Nefs) dinlemenin bir sakıncası yok bence. Ama biraz da mantıklı olmayı öğrenmek gerek diye inanıyorum. Kendi adıma konuşmam gerekirse , hayatımın dönem kalemlerinde Nefsimi bile bile tercih etmişliğim olmuştur. Kimi zaman üzerinde detaylı düşünüyorum bu konunun. Sonra enteresan tespitler çıkıyor ortaya. Mesela duygularıyla yaşayan milletlerden biriyiz. Biz duygularımızın peşinden koşmayı, sonrasında acı çekmeyi (bazen sürünmeyi) çok seviyoruz. Belki de o zaman yaşadığımızı hissediyoruz. Belki de biz başka türlü var olamıyoruz, kimbilir.
Diğer ırklar misal öyle değil. Bir Alman'ın duygularıyla davrandığını / yaşadığını hiç görmedim-duymadım. Bir İngiliz son derece kontrollü bir hayat sergilerken, bir Fransız değişken iradesiyle %70 daha mantıkçıldır. Ama Türk , İspanyol anlık fikir değiştirip, mantıksız da olsa o mantıksızlığı yaşamayı tercih eder. Hm, sonra pişman olur, o ayyyyrıııııı ...
Buna ben kendimce kestirmece bir yorum yapıyorum : AKDENİZ insanı abi, havasından mıdır, suyundan mıdır, bilinmez işte..
sevgiler
ö.N
bir yudum su içmekse nefsi memnun eden,
bu dünyanın gösterdiği şova inanmamaktır asıl olan.
Ölmeden ölebilmeyi başarmak ise
Asıl nefsin ölüsüdür isabet olan.
Nefs... insanı hem değer kıldıran
hem de şeytanla en iyi anlaşan
Nefsinle başetmekse; asıl bilgeliktir.
Ve asıl hayat orada başlar."
diye yazmış şairin biri. Gerçekten ilginç bir konu aslında. Hiç nefsinize yenik düştüğünüz anlar, ve ardından gelen pişmanlıklarınız oldu mu? Ya da nefsinizin mantık ile boğuştuğu, ama bir türlü galip çıkamadı anlarla karşılaştınız mı?
İnsanoğlu yaşamı boyunca nefsiyle mücadele halinde olmuştur. Ben kendimce nefse, "duygu" adını verdim. Duygularım o an yaşamak / yemek / giymek / almak istediğim şeyleri emrediyor ; mantık ise sürekli muhalefet halinde : "onu yaşarsan acı çekersin" / "onu yersen şişmanlarsın" / "onu giyersen rahat etmezsin" / "para harcama bak sonra sıkışırsın". Anlık olarak duygunun peşinden gitmek, sonrasında hep haklı çıkan mantığa biraz haksızlık oluyor sanki. Ki hepimiz şu cümleleri hayatımızda birkaç kez söylemişizdir: "Keşke sevmeseydim seni" / "Keşke yemeseydim bu kadar!" / "Keşke giymeseydim, sanki beni şişman gösterdi" / Keşke almasaydım onca şey, kredi kartımı nasıl ödeyeceğim"
Duyguyu (Nefs) dinlemenin bir sakıncası yok bence. Ama biraz da mantıklı olmayı öğrenmek gerek diye inanıyorum. Kendi adıma konuşmam gerekirse , hayatımın dönem kalemlerinde Nefsimi bile bile tercih etmişliğim olmuştur. Kimi zaman üzerinde detaylı düşünüyorum bu konunun. Sonra enteresan tespitler çıkıyor ortaya. Mesela duygularıyla yaşayan milletlerden biriyiz. Biz duygularımızın peşinden koşmayı, sonrasında acı çekmeyi (bazen sürünmeyi) çok seviyoruz. Belki de o zaman yaşadığımızı hissediyoruz. Belki de biz başka türlü var olamıyoruz, kimbilir.
Diğer ırklar misal öyle değil. Bir Alman'ın duygularıyla davrandığını / yaşadığını hiç görmedim-duymadım. Bir İngiliz son derece kontrollü bir hayat sergilerken, bir Fransız değişken iradesiyle %70 daha mantıkçıldır. Ama Türk , İspanyol anlık fikir değiştirip, mantıksız da olsa o mantıksızlığı yaşamayı tercih eder. Hm, sonra pişman olur, o ayyyyrıııııı ...
Buna ben kendimce kestirmece bir yorum yapıyorum : AKDENİZ insanı abi, havasından mıdır, suyundan mıdır, bilinmez işte..
sevgiler
ö.N
Kaydol:
Yorumlar (Atom)