Perşembe, Temmuz 28

Şeker Kız..

Otobüs şoförü ısrarla adamcağıza bağıra bağıra akbil alıp öyle otobüse binmesini söylüyordu. Öğlen sıcağı, saat :12 civarı, yer: kadıköy - merkez duraklar.
Arabada bekleyen diğer yolcular sabırsızlanmaya başlamış, etraftan of - puf sesleri bilinçli yükselmeye başlamıştı. Yan tarafta oturan bir kadın ve 4-5 yaşlarında dünya tatlısı bir kız çocuğu, yerin dibine girmişcesine adam ile şoförün ağız düellosunu izliyorlardı. Kafasını sağa sola oynatmak şöyle dursun, gözlerini birilerinin "aşalayıcı" bakışlarına denk gelirim korkusu ile kıpırdatmayan kadın, donuk ve tepkisiz bir şekilde öylece oturuyordu.
Ufak kız, olanları o ufacık beyni ile anlamaya çalışıyordu besbelli. Arada annesinin o donuk halini çözmeye çalışırcasına ona bakışlar atıyordu. Fakat anne o denli kendi gururuyla meşguldiki, kızının bakışlarının farkında bile değildi.
Saniseler içinde otobüste tansiyon yükselmişti. Artık yolcularda mırıldanmaya başlamış, "allah allah!" - "aman be kardeşim amma uzattın!" - gibi ifadelerle yüklü cümleler kurmaya başlamıştı. Şoför hala "insan gibi" anlatma yolunu seçmemiş, nağralar atarak "akbilini doldur gel!" diye bağırmayı uygun görüyordu.
Adamcağız kem küm akbilinin geçersiz olduğunu söylemeye çalışıyor, cebinden bir 5 tl çıkartarak parayı kabul etmesini istiyordu ısrarla.
Bütün bunları izleyen ve bir türlü yerinden kımıldayamayan o ben gitmiş, her zamanki gibi, dayanamayan o BEN bir an içinde geri gelivermişti otobüse.
Adamın evine ekmek götürmek için kullanacağı o son 5 tl'sini kullanmasına izin verememiştim. Belki de öyle değildir ben yanılıyorumdur, kimbilir. Ama farketmezdi çünkü olayın boyutlarını ben SON 5 tl'si boyutlarında yaşıyordum.
Yerimden kalktım. Aklımda o ufak kızın anlamlı yüzü ve kadının donuk bakışları ile diaoloğun geçtiği olay yerine doğru ilerledim.  Bir an için ikiside durdu.  Akbilimi çıkardım 2 defa bastım. Şoföre döndüm ve sakince ; "haklı iken haksız konuma düşüyorsunuz şoför bey. Biraz daha sakin bir şekilde anlatmaya çalışsaydınız, bu adam on kere akbil bulmuş ve biz yolu yarılamıştık. Size gelince (adamcağız) artık memleketimizde para ile işleyen otobüs mantığı kalmamıştır. Biraz halk olarak duyarlı olmakta fayda var. Sisteme uyum göstermeniz şart.." dediğimi hatırlıyorum o sinirle.
O ana kadar otobüste yer alan 15 kişiden hiçbiri yerinden kalkmamıştı.. Tepki göstermemişti.. İnanamadım!
Gerçekten inanamayan bakışlarla yerime geçerken, adacağız elindeki o son 5 tl'yi bana uzatarak teşekkürünü sunmaya çalışıyordu. Geri çevirdim, tam o ufak kızın yanındaydık ; "şu şeker kıza benim için birşeyler alırsın" dedim ve o ufak kız ile gözgöze geldik. 
Güneş gözlüklerimin altında nemli gözlerle ona , "ben sana teşekkür ederim şeker" dedim içimden. Beni uyandırmıştı çünkü. Hayatın biz insanları ne denli değiştirdiğini, daha nasılda değiştirebileceğini göstermişti bana yeniden..
Hayatın getirdiklerinden ziyade getirdikleri ile beraber üzerimizde yarattığı değişim, kimimizde faydalı bir aksiyon olarak kalırken, kimimizde ise faydadan çok zarar etki eden bir aksiyon olarak değişim gösteriyor..
Sen'i sen yapan hayat, bazen Sen'i SEN yapmaktanda çıkarabiliyor.

Belki de HAYAT sadece kendi hayatını sık sık değiştirmeyi yeğlediği için bizlerin hayatı değişiyor.  Ne dersiniz ?

Cuma, Temmuz 8

Özel Olmak Demek

"Özenle oğlunun ağzını yüzünü sildi. Belli ki birşeyler yemişti ufaklık.. Sonra acaba altını kirletmişmidir diye düşündü, sonuçta o ufaklıkta bir insan'dı ve pis pis dolaşmayı hiç haketmiyordu. Eğilip baktı, temizdi,yüzü güldü, içi rahatlamış bir şekilde. Karnıda toktu, artık rahatlıkla oturup legolarla oyanayabilirlerdi.
Annesi ile oynamayı seviyordu ufaklık. Çünkü o klasik bir "anne" değildi besbelli. Delilik kapasitesi neredeyse bir çocuk kadar fazla olan bir kadındı o. Özeldi o...
Oğlunu legoları birleştirirken izleyen annede oğlu için "özel" olduğunu düşünüyordu. Zeki ve son derece sevgi dolu bir çocuktu o. İnanılmaz güleryüzlü / pozitif bir erkekti o. O çok özeldi.."
...
"Hem sohbet ediyorlar hemde karşılıklı kahve içeceklerdi. Yorulmuşlardı besbelli ki.  Adam kahvesinden ilk yudumunu almıştıki, kahvenin acı tadı canını sıkmıştı, yüzünü buruşturdu. Kadın anında yerinden kalkıp şekeri alıp geldi. Hemen adamın fincanına koyup karıştırdı, yeniden içilmeye hazırdı kahve.. Sonra sevgi dolu bir şekilde elini sıkıp " afiyet olsun aşkım.." dedi.  Belli.. yıllar yıllar şahit olmuştu onların birlikteliğine.
Bir an kadın adamın omuzlarına hırkasını koymuştu ; "canım, burada klima fazla çalışıyor, çarpar seni, doktorun dediklerini unutmamalıyız."
Özeldi onlar birbirleri için. Özel bir AŞK'tı onlarınki..."
...
"Ağlamaklıydı telefonda. Hemen anlatmaya başladı telefonda başına gelenleri. Birileri buna görünüşü ile olumsuz yorum yapmıştı. Arkadaşı önce onu ne kadar sevdiğini ve onun nasıl tatlı bir kız olduğunu hatırlattı. Ardından onun en yakın dostu olarak, ona dürüstlüğüne inanıp inanmadığını sordu ve eğer görünüşünde olumsuz birşeyler görecek olsaydı önce kendisinin ona yorum yapacağını iletti büyük bir özenle.
Ortada kafaya takacak hiçbirşey olmadığını söyledi tekrar.. Ve bir hatırlatma yaptı :"Canım sen benim için en ÖZEL dostlarımdan birisin. Bunu biliyorsan yorumlarıma güven, çünkü senin iyiliğini tüm yüreğimle isterim!"
Karşı taraf sakinlemiş, mutlu olmuştu, çünkü onların ÖZEL bir arkadaşlıkları vardı.."

Tüm anlattığım "hikaye" lerde (hikaye diyelim; kimbilir belkide değildir..) birşey dikkatinizi çekti mi ??
Bütün ÖZEL'ler toplanmış sanki..

Evet konumuz Özel olmak ;  Özel olduğunu hissetmek / hissettirmek..

Birşeyleri yaparken veya paylaşırken sevdiğimiz insanlara ne kadar özel olduklarını gerçekten hissettirebiliyor muyuz acaba?  Ben sanmıyorum.
Türk toplumu, duygularını tüm açıklığı ile paylaşamayan bir insan topluluğu bence. Örnek ; çok uzak bir geçmiş değil (tabii ben benim neslimden bahsediyorum, 75'liyim) babalarımız kendi çocuklarını büyüklerinin yanında candan ve yürekten ve açıkça sevemezlermiş, düşünün..
Kolay kolay "seni seviyorum" diyemiyoruz hiçbir zaman.
Bazen amerika dizi veya sinemalarında iletişim konusundaki sahnelerde dağılıyorum : "seni seviyorum" u o kadar rahat ve günlük kullanıyorlar ki.İmrenmemek mümkün değil! Yatağa gidip uyuyacakları zamanlar bile "seni seviyorum" halindeler. Kimi zaman yuh! dedirtiyorlar gerçi... Hata onların bu gerçekliğine inanamayıp amerikada yaşayan arkadaşlarıma bizzat sorma ihtiyacı bile hissettim.  Evet, aynen film ve dizilerdeki gibilermiş, ne 1 eksik ne 1 fazla diyorlar. Burada önemli olan bu duyguyu sevdikleri insanlarla rahat rahat paylaşıyor olmaları, gizlenmeden ;  utanmadan ; korkmadan. En azından bu yönlerinin güçlü olduğunu kabul etmeliyiz. Bazen kendimce yukarıda yazdığım tüm düşüncelere ters düşecek başka bir bakışaçısı oluşturuyorum.
Aslında bizler çok derin insan topluluğuyuz. Duygularımızı en derinlerde, derin bir şekilde yaşıyor / yaşatıyoruz. Misal : Anne / Baba,  belki "seni seviyorum" demiyor / diyemiyor alışık olmadığı için ; ama çocuğu için canını verirmi düşünmeden , bence verir!
Veya eşine sevgiyle bağlı bir kadın / erkek, belki her zaman "seni seviyorum" demez; ama hasta olduğunda sıcak çorbasından ilacına kadar koştururmu paramparça, bence koşturur!
Yada  zorda olduğunu paylaşan arkadaşına elinden geleni yapmaya çalışır mı bir dost, bence yapar!
..yani aslında dillendirmez, ama varlığını hissettirir insanlarız biz Türk'ler..

Ama ben yinede DERİN olmamıza rağmen, benim için ÖZEL olan herkese "SENİ SEVİYORUM" diyorum.

sevgiler
ö.N